Ana Sayfa Tıp&Sağlık Dispozofobi

Dispozofobi

Dr. Erman Şentürk

“Duygusal istismar ve fiziksel ihmal” biriktirme bozukluğuna yol açabiliyor

Tıp dilinde “dispozofobi” olarak adlandırılan ompulsif biriktirme hastalığı, biriktirme bozukluğu veya istifçilik, kişilerin değersiz, gereksiz ve sağlıksız ortam yaratan eşyaları saklamaları, biriktirmeleri veya atmamaları olarak tanımlanıyor. Uzm. Dr. Erman Şentürk, istifleme bozukluğunda, sahip olunan eşyalara karşı aşırı bağlılık söz konusuyken biriktirilen tüm eşyaların gerekliliği ve ilerde kullanılabileceği algısı oluştuğunu söyledi. Kadın ve erkeklerde eşit sıklıkta görülen istifleme bozukluğunda travmatik yaşam olaylarının etkisi olabileceğini kaydeden Dr. Erman Şentürk, çocukluk çağında yaşanan duygusal istismar ve fiziksel ihmalin (ebeveynlerin veya çocuğa bakmakla yükümlü olan yetişkinlerin, çocuğun fiziksel ihtiyaçlarını karşılamaması) istifleme bozukluğu ile önemli ölçüde ilişkili olduğunu kaydetti.

Üsküdar Üniversitesi NP Feneryolu Tıp Merkezi Psikiyatri Uzm. Dr. Erman Şentürk, Bursa’da ortaya çıkan çöp evle gündeme gelen istifçilik hakkında değerlendirmede bulundu.

Dispozofobi, biriktirme bozukluğudur

Psikiyatri Uzm. Dr. Erman Şentürk, tıp dilinde “dispozofobi” olarak adlandırılan ompulsif biriktirme hastalığı, biriktirme bozukluğu veya istifçiliğin, kişilerin değersiz, gereksiz ve sağlıksız ortam yaratan eşyaları saklamaları, biriktirmeleri veya atmamaları olarak tanımlanabildiğini söyledi. Psikiyatri Uzm. Dr. Erman Şentürk, “İstifleme bozukluğunda toplanan ve atılamayan eşyalar arasında bir benzerlik ya da bağlantı bulunmamaktadır. Biriktirilen eşyalar, eski gazete veya dergi, plastik eşya, eski kıyafet, mektup, posta, poşet, çöp, torba, karton ve akla gelebilecek her türlü şeyden oluşabilir. Neredeyse tamamı düzensiz ve dağınık bir toplama özelliğinin eseridirler.” dedi.

Biriktirilen nesnelerin kaybedilmesi ve atılması düşüncesi kaygı oluşturur

Uzm. Dr. Erman Şentürk, istifleme bozukluğunda, sahip olunan eşyalara karşı aşırı bağlılık söz konusuyken biriktirilen tüm eşyaların gerekliliği ve ilerde kullanılabileceği algısı oluştuğunu söyledi. Dr. Şentürk, “Biriktirilen nesnelerin kaybedilme ve atılması düşüncesi kişide yoğun kaygı oluşturur. Başkalarının bu eşyalara dokunmasına, ödünç almasına veya yerini değiştirmesine dahi tepki gösterilebilir. Sahip olduklarını elden çıkarma güçlüğü ve toplanan nesnelerin birikmesi bir noktadan sonra kişinin yaşam alanını sınırlamaktadır. Biriktirilen eşyalar günlük yaşam işlevselliğini bozmaya başlarken kişi çevresiyle sıkıntılar yaşayabilmekte ve hatta kişide sağlık sorunları oluşabilmektedir.” uyarısında bulundu.

Erkeklerde ve kadınlarda eşit sıklıkta görülüyor

İstifleme bozukluğunun erkeklerde ve kadınlarda eşit sıklıkta görüldüğünü kaydeden Psikiyatri Uzm. Dr. Erman Şentürk, şunları söyledi:

“Dağınıklık ve atmakta zorlanma her iki cinsiyette farklılık göstermezken, erkeklerde değersiz şeyleri istifleme daha fazla görülmektedir. İstifleme belirtileri ilk olarak çocukluk ya da erken ergenlik döneminde ortalama 12-13 yaşlarında ortaya çıkarken yaşla birlikte giderek şiddetlenmekte ve 30’lu yaşların ortasında bireyin düzenine ve çalışmasına engel olmaya başlamaktadır. Hastalığın tanısı genellikle 40’lı yaşlarda konulmakta ve gidişatı genellikle kronik bir seyir göstermektedir. Yapılan çalışmalarda, yaş artışı ile birlikte istifleme belirtilerinin şiddetinin arttığı bildirilmiştir. Bu nedenle klinik olarak önemli istifleme sorunları, yaşlılarda daha yaygın olarak görülmektedir. İstifleme bozukluğu tanısı alan kişiler genellikle yalnız ve izole bir hayat yaşayan, partneri olmayan, maddi sorunları olan, ihmal edilmiş bir çocukluk dönemi yaşamış ve ailesinde istifleme bozukluğu bulunan bireylerdir.”

 

En çok bu hastalıklar eşlik ediyor

 

Psikiyatri Uzm. Dr. Erman Şentürk, istifleme bozukluğuna en sık eşlik eden psikiyatrik bozuklukların ağır depresyon, yaygın anksiyete bozukluğu, sosyal fobi, obsesif kompulsif bozukluk, dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu, dürtü kontrol bozukluğu ve travma sonrası stres bozukluğu olduğunu söyledi. Psikiyatri Uzm. Dr. Erman Şentürk, “Daha nadir olmakla birlikte bağımlı, paranoid veya şizotipal kişilik bozuklukları, demans ve psikoz gibi psikiyatrik hastalıklar da istifleme bozukluğu olanlarda görülebilmektedir.” dedi.

 

Travmatik yaşam olayları neden olabilir

 

İstifleme bozukluğunda travmatik yaşam olaylarının etkisi olabileceğini kaydeden Psikiyatri Uzm. Dr. Erman Şentürk, “İstifleme bozukluğu olanlar, hastalığın başlangıcından veya belirtilerin arttığı dönemlerden önce stresli veya travmatik bir yaşam olayı belirtmektedirler. Cinsel istismar ve fiziksel istismar gibi travmatik yaşam olayları yaşamış bireylerde istifleme davranışı daha sık görülmekte ve belirtiler daha şiddetli olabilmektedir. Aynı zamanda çocukluk çağında yaşanan duygusal istismar ve fiziksel ihmal (ebeveynlerin veya çocuğa bakmakla yükümlü olan yetişkinlerin, çocuğun fiziksel ihtiyaçlarını karşılamaması) istifleme bozukluğu ile önemli ölçüde ilişkili bulunmaktadır.” dedi.

 

İstifleme bozukluğunda genetik geçiş olabilir

 

Aile üyelerinde istifleme bozukluğu olan bireylerde istifleme bozukluğunun daha yaygın olarak görüldüğünü kaydeden Psikiyatri Uzm. Dr. Erman Şentürk, “İstifleme davranışı olan bireylerin yarısının benzer istifleme sorunları olan birinci derece bir akrabası bulunmaktadır ve bu durum davranışın genetik geçişli olduğunu düşündürmektedir. Yapılan ikiz çalışmaları da istifleme davranışının yaklaşık %50’sinin genetik faktörlere bağlanabilir olduğunu göstermektedir. Bu sonuçlar ilginç olmakla birlikte istifleme ile ilgili bulguların her zaman tek başına bir sorun olmadığını, çoğu zaman diğer psikiyatrik bozukluklarla ilişkili olduğunu akılda tutmak önemlidir.” diye konuştu.

 

İstifleme bozukluğu olan kişilerin genellikle yakın çevreleri tarafından ya da yasal süreçlerin zorlamasıyla tedaviye getirildiğini ifade eden Psikiyatri Uzm. Dr. Erman Şentürk, sözlerini şöyle tamamladı: “Bu durum, istifleme davranışından mustarip kişilerin büyük bir bölümünün biriktirme bozukluğunu bir hastalık olarak görmemesinden kaynaklanmaktadır. Bu nedenle hastaların tedavi uyumları genel olarak düşük düzeydedir. Psikoeğitim, bilişsel davranışçı terapi ve destek grupları tedavide önemli bir yere sahiptir. Terapi sürecinde kullanılan belirli tekniklerle, biriktirme davranışına zorlayan nedenleri anlama, karar verme becerilerinin geliştirilmesi ve yüzleşme üzerine çeşitli çalışmalar yapılır. Psikiyatri hekiminin uygun gördüğü vakalarda ilaç tedavisi de bir seçenek olarak karşımıza çıkmaktadır.”