Ana Sayfa Tıp&Sağlık Milli bayramlar toplumsal hafızayı taze tuttuyor

Milli bayramlar toplumsal hafızayı taze tuttuyor

Prof. Dr. Nevzat Tarhan

“Ailenin zayıflaması, çocuk ruh sağlığına yapılacak en büyük kötülük”

Milli bayramların bir toplumun kültürünün yeniden inşa edildiği törenler ve semboller  olduğunu kaydeden Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan, toplumu bir arada tutan değerler olan bayramların, toplumun kendini güvenli hissettiği alanlar oluşturduğunu kaydetti. Milli bayramların toplumsal hafızayı taze tuttuğunu vurgulayan Tarhan, milli değerleri benimseyen çocuk yetiştirmenin de önemli olduğunu söyledi. Çocuğun psikolojik sağlamlığı için ailenin güçlendirilmesi gerektiğininin özellikle altını çizen Tarhan, ailenin zayıflamasının çocuk ruh sağlığına yapılacak en büyük kötülük olduğunu sözlerine ekledi.

Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü, Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan, 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı ile dünya genelinde çocuk ruh sağlığı alanında çalışmalar yürüten bilim insanlarının   oluşturduğu uluslararası sivil toplum kuruluşlarının bir araya gelerek ilan ettiği 23 Nisan Dünya Bebek, Çocuk ve Ergen Ruh Sağlığı Günü’ne ilişkin değerlendirmede bulundu.

23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nın, 23 Nisan 1920’ de TBMM’nin açılmasının bir nevi, neşeyle ve alkışlarla karşılanmasıyla ilgili bir sevincin kurumsallaştırılması şeklinde Hâkimiyet-i Milliye bayramı olarak kabul edildiğini kaydeden Tarhan, 1981 yılında bayramın isminin Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı olarak değiştirildiğini söyledi.

Bu yıl 23 Nisan’da güzel bir gelişmenin de yaşandğını kaydeden Prof. Dr. Nevzat Tarhan,  “Bütün dünyada çocuk ruh sağlığı ile ilgili çalışmalar yürüten önemli derneklerin tavsiyesiyle 23 Nisan bütün dünyada küresel olarak Dünya Bebek, Çocuk ve Ergen Ruh Sağlığı Günü olarak da ilan edildi. Bu özel günün kutlanması önemli.” dedi. Prof. Dr. Nevzat Tarhan, Üsküdar Üniversitesi Anne ve Bebek Ruh Sağlığı Uygulama ve Araştırma Merkezi’nde de anne ve bebek ruh sağlığına ilişkin önemli çalışmalar yürüttüğünün altını çizdi.

Toplumsal hafızanın taze tutulması önemli

Milli bayramların toplumsal hafızanın taze tutulması açısından önemli olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Milli bayramlar kadar dini bayramlar da önemli. Bunlar toplumları bir arada tutan değerler bütünüdür. Bunlar törenlerdir ve sembollerdir. Toplumsal belleğin en önemli unsurlarıdır. Bireysel bellek nasıl çok önemliyse toplumsal bellek de çok önemlidir. Bireysel bellekte kişinin hafızası var. Kişinin CV’sini işe girerken alıp inceliyoruz. Özgeçmişine yani hikayesine bakıyoruz. Ondan sonra yaptıklarına bakıyoruz. Bir de gelecek projeksiyonuna bakıyoruz ve değerlendirip karar veriyoruz: ‘Bu kişi bu işe uygundur ya da değildir’ diyoruz.” dedi.

Bireysel bellekte olduğu gibi, toplumsal bellekte de aynı şeyin geçerli olduğunu ifade eden Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Bir toplumun geçmişi, özgeçmişi nedir? Mesela Kara Kuvvetlerimizin kuruluş tarihi 2500 yıl öncesine gidiyor. Polis Teşkilatının kuruluş tarihi 1700’e gidiyor. Çok köklü bir geçmişe sahibiz. Aslında kurumlarıyla çok önceden bu yana var. Olgunlaşıyor. Bu şekilde düşünmek lazım.”dedi.

Toplumu bir arada tutan değerler güven alanı oluşturuyor

Milli bayramların bir toplumun kültürlerini yeniden inşa edildiği törenler ve sembollerin olduğu durumlar olduğunu kaydeden Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Milli bayramlar bütün toplumu kucaklayacak bir şekilde olursa amacına hizmet etmiş olur. Toplumu bir arada tutan değerler vardır. Buna güven alanı deniyor. Toplumun güvenli olarak hissettiği bir alan oluşturuyor bu. Birlikte ortak sembollerin, törenlerin ve ortak zevklerin olduğu bir durum bu.” dedi.

Kültürel bellek geçmişimizle bağ kurar

Bireysel bellek ve toplumsal bellek gibi bir de kültürel bellek olduğunu ­kaydeden Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Toplumsal bellek, şu an günlük hayatın içerisinde hepimizin yaşadığı çalışan bellektir ama kültürel bellek geçmişimizle bağlantı kuran bellektir. Geçmişimizdeki senaryoları alıyoruz. Bugünki yaşanan toplumsal bellekleri de alıyoruz ve kendi kültürümüzü geliştiriyoruz. Onun için bellek organik bir bütündür. Bireyde olduğu gibi toplumsal bellek de organiktir. Kültürel bellek de o organik bütünlüğün bir parçasıdır. Onun için kültürel bellek birden yukarıdan aşağıya böyle devrimle düzelmiyor. Evrimle değişiyor. Devrimle toplumun kültürünü değiştirmeye çalışmak toplumda kutuplaşmalara sebep oluyor. Yaşam tarzı farklılıklarına sebep oluyor. Bir de onu dayatan güç ve iktidara yakın olanlar destekliyor. Uzak olanlar ters kimlik geliştiriyor. Mesela bir ailede düşünün anne ve baba çocuklara yeni bir şey dayatsa iki çocuk kabul etseler diğerleri kabul etmese evde huzur olmaz. Onun için burada herkesi kucaklayacak bir gün olması önemlidir ve bunu hedeflemek gerekir. Bunun için de ortak ritüel olacak. Ortak törenler olacak. Ortak yaşantılar olacak.” dedi.

Bu şekilde ortak paylaşımlardan gelenek haline gelmiş kültürel belleğimizi oluşturan bayramlardan birinin de Nevruz Bayramı olduğunu kaydeden Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “21 Mart’ta hepimiz çocukluğundan biliyoruz. Ateş yakıp üzerinden atlanırdı. Mesela soğan ve yumurta pişirilirdi. Bunlar Orta Asya’dan gelen gelenekler. Bayramlar da bu törenlerdendir. Bayram kelimesinin Türkler arasında ne anlama geldiği hakkında Kaşgarlı Mahmud eserinde bilgiler verir. Bayram kelimesinin karşılığında “Bedhrem” kelimesini kullanıyor. Neşeli gün anlamına geliyor. Yani aslında milli bayram demek somut mekân ve zamanla ilgili bir şey değil. Aynı zamanda soyut bir kavramla ilgili.” dedi.

Geçmişten gelen hayat senaryolarını bugüne uyarlamalıyız

Bayramların aynı zamanda kimlik inşasıyla da ilgili olduğunu kaydeden Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “İki kişi evleniyor. Her ikisinin de yaşadığı aile ortamıyla ilgili olarak hayat senaryoları var. Annesiyle babasıyla ve kardeşleriyle ilgili her ikisinin de var. İkisi bir araya geldiği zaman yeni bir aile oluyorlar. Güvenli bir alan oluşuyor. Yeni bir soyut kimlik oluşuyor. Geçmişten gelen hayat senaryolarımızı alıp bugüne getirip uyarlamazsak ‘Aynısı olacak. Benim babam böyle bir insandı, sen de böyle davran. Annem de böyle bir insan, sen de öyle davran’ diye diretirsek o evlilik yürümez. O halde ne olacak? Bireysel belleğimizde olduğu gibi geçmiş senaryolarımızı alıp bugünkü hayatta bunu yaşarken değiştirmemiz gerekiyor çünkü aktörler değişti. Anne yerine bir de kayınvalide geldi. Kayınpeder geldi. Abi kardeş değişti. Aslında bunu zenginleşme olarak görürseniz ortak bir kimlik oluşturabilirsiniz.” dedi.

Kişide zihinsel esneklik varsa kişinin geçmişindeki kültürel birikimleri getirip bugündeki duruma göre yeniden hayat senaryosu yazabileceğini kaydeden Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Bu durum kişinin gelişmişlik düzeyiyle ve olgunlaşmışlık düzeyiyle de ilgilidir. Öyle olursa da aslında ortak bir güvenlik alanı oluştururlar, ortak bir kimlik oluştururlar. Geçmişimizi yok saydığımız zaman geçmişi arama ihtiyacı hissediyoruz. Bir insanı ıssız bir adaya götürüp ‘Senin bütün geçmişini siliyoruz’ derseniz kişi kendine bir geçmiş uydurmak zorundadır. Efsaneler uydurur, hikâyeler uydurur vs. kendine bir geçmiş inşa eder. Geçmişi inşa etmezse bugünü oluşturamaz.” dedi.

Kültürel bellek canlı ve dinamiktir

Kültürel belleğin canlı ve dinamik olduğunu ifade eden Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Sosyolojik evrelere bırakmak ve sosyolojik fazlara bırakmak gerekiyor. Sosyolojik fazlar da 30, 60, 90 sene gibi fazlar halindedir. Toplumun dilini kaldırarak, mezar taşlarını yok ederek, yıkarak o toplumun kültürünü değiştirmeye çalışmak politikaları tarihte hiç tutmamıştır. Bizde de şu anda oldu. Toplumda kırılmalara sebep oldu. Bu nedenle toplumun yeniden inşası için bu bayramları birleştirici, kucaklayıcı ortak kültürel değerler üzerine inşa etmenin formülünü bulmamız gerekiyor. Toplum olarak da bu sosyal politikaları belirleyen olarak da sadece somut mekân, zaman ilişkisine bağlamamak gerekiyor. Soyut kimlik inşasında da bunu önemli olarak görmek lazım. Örneğin Japonlar Hiroşima’yı genç kuşaklara anlatıyor. İlkokul çocuklarını oraya götürüyorlar. ‘Atalarımız bizim için fedakârlıklara katlandı.’ diyorlar. Gençlerin daha çok çalışmaları ve daha çok sorumluluk almaları için kimlik inşasında kullanıyorlar.”dedi.

Tarih ve geçmiş bilincinin önemi anlaşıldı

Kendi öğrencilik yıllarımda Çanakkale isminin bile doğru dürüst anılmadığını kaydeden Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “70’li yıllarda bir askeri hekim olarak biliyorum. Sadece askeri okullarda vardı. Kuleli Askeri Lisesinde o dönemde Çanakkale’de İstiklal Marşını söyleyen ünlü bir şarkıcı vardı. Onu getirtmişti okul komutanı. Asker oldukları için o ruhu onlar daha çok fark ediyorlardı. Çanakkale’nin ruhunu canlı tutmanın ne kadar önemli olduğunu askerler daha iyi biliyorlar, anlıyorlar. Şimdi çok şükür o bilinç oluştu. O ruh canlandırılıyor, anlatılıyor. Çocuklarımızın kültür inşası çok çok daha önemli. Kurtuluş savaşının en önemli geçişi 18 Mart Çanakkale Zaferidir. Çanakkale Zaferi olmazsa Kurtuluş savaşını yapamazdı toplum. Onun verdiği motivasyonla bir nevi yeniden canlanma oldu. Çanakkale Zaferi ciddi bir kırılma noktasıdır ve onu canlı tutmak çok önemlidir.” diye konuştu.

Pandemi sürecinden en çok çocuklar ve ergenler etkilendi

Bu yıl ilan edilen 23 Nisan Dünya Bebek, Çocuk Ergen Ruh Sağlığı Günü’nün önemine de işaret eden Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Bu önemli günü biraz da Covid pandemisine borçluyuz. Covid pandemisi yeni başladığında yaptığımız test ve araştırmalar sonucuna göre 65 yaş üstü kişilerin daha çok etkileneceğini bekliyorduk. Fakat öyle olmadı. İlginçtir çocuk ve ergenler daha çok etkilendi. 65 yaş üstünü de tabii etkiledi Alzheimer arttı ama bir şekilde onlar kendi kültürel birikimleriyle dayanabildiler. Ancak çocuk ve ergenlerdeki o sosyal izolasyon, sosyal temas azlığı, ciddi bir şekilde internette yoğun temas içinde olmaları, o yoğun sanal gerçeklik içinde olmaları, onları travmaya açık hale getirdi. Kırılgan hale getirdi. O nedenle onlarda post pandemik olgunlaşma ve post pandemik büyüme sürecine öncelik vermek gerekiyordu. O nedenle dünyada çocuk ruh sağlığı alanında çalışan kuruluşlar, böyle bir ihtiyaç hissettiler ve bu günü seçtiler. Bu özel gün için 23 Nisan’ın seçilmesi de Türkiye için övgüye layık bir durum tabii ki. Sevinilecek bir şeydir.” dedi.

Çocukluğun ilk yıllarında çocuğun anneyle etkileşimi çok önemli

Bebek ve çocuk ruh sağlığında 0-3 yaş ya da 0-6 yaş döneminin çok önemli olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Bu dönemde çocuğun anne, baba ya da anne yerine geçen kişi ile etkileşimi çok önemli. Çocuk hayatı öğrenmeye çalışırken karar verirken, hayaller kurarken ya da bir şeyler yaparken yan gözüyle anneye ve babaya bakar. Bundan sonra çocuk hayata karşı yatırımlara başlar, adımlarını atar, bir şeyler öğrenmeye çalışır.”dedi.

Milli kimliğini koruyarak dünya vatandaşı olmayı öğretmek gerekiyor

23 Nisan Dünya Bebek, Çocuk Ergen Ruh Sağlığı Günü’nün böylesine önemli bir milli güne denk gelmesinin de önemli olduğunu kaydeden Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Çocuğun büyüme sürecinde toplumsal kültürel değerleri öğrenmesi de önemli. Çocukları kendi kültürel değerlerimize uygun yetiştirebilmemiz çok önemli. Ben kalarak biz olmak yani çocuğa kendi milli kimliğini koruyarak dünya vatandaşı olmayı çocuğumuza öğretmemiz gerekiyor. Milli kimliğini korumadan dünya vatandaşı olmaya çalışırsan, yetiştiriyoruz, Almanya’ya, Amerika’ya gidiyor. Oradaki ekonomiye hizmet ediyor. Beyin göçüne sebep oluyoruz. Beyin göçüne sebep olmamak için milli çocuk yetiştirmemiz gerekiyor. Milli değerleri benimseyen çocuk yetiştirmemiz gerekiyor. Çocuğun gelişen ve çalışan belleğine kendi kültürel değerlerimizi, cumhuriyetin bize kattığı ve kazandırdığı değerleri ve gelecek vizyonunu yerleştirmek gerekiyor. Çocuklarımızın bir elinde milli değerler diğerinde bilgisayar ve teknoloji olmalı.” dedi.

Çocukların psikolojik sağlamlığı için aile güçlendirilmeli

Çocuklarda psikolojik sağlamlığın güçlendirilmesine yönelik tavsiyelerde de bulunan Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Çocuk ruh sağlığı, bütün dünyanın en önemli ve öncelikli meselesi haline geldi. Çünkü çocuklar arasında şiddet arttı. Okullarda şiddet arttı. Birçok okul reddi vakaları arttı. Bütün bunlarla mücadelede çocukların ilk öğretmeni olan annesi ve o çocukların ilk yetiştirildiği yuva olan ailenin güçlendirilmesi çok ön plana çıkıyor. Ailenin zayıflaması, çocuk ruh sağlığına yapılacak en büyük kötülük.” dedi.

Ailede mutlu çocuk yetiştirecek atmosfer oluşturulmalı

Bu önemli günde aile kavramının ele alınıp aileyi de güçlendirecek şekilde önerilerde bulunulmasının önemli olduğunu kaydeden Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Ailenin güvenli bir alan olmadığı ortamda çocuk mutlu olamaz ki. Çocuğun mutlu olmadığı, huzurlu olmadığı dünyada çocuk ne olur? Çocuk mutluluğu, huzuru internet dünyasında arar, yanlış arkadaşlık ilişkilerinde arar, maddede arar. O yüzden ne yapıp ne edip çocuğa evde huzurlu ve mutlu bir ortam sağlamaya başarabilmek lazım. Nasıl ki bahçemizde güzel çiçekler yetişmesini istiyorsak iyi bir altyapı oluşturmamız lazım. Güneş ve suyuna dikkat etmemiz lazım. Yani iklimini oluşturmamız lazım. Bir ailede de mutlu çocuk yetiştirecek atmosfer oluşturmak gerekiyor. Anne iyi bir iş kadını olabilir ya da baba iyi bir iş adamı olabilir ama iyi bir çocuk yetiştirmek bunlardan daha önemsiz değil. Bütün anne ve babalar iyi bir çocuk yetiştirmenin en büyük yatırım olduğunu önemsemelidir.” diye konuştu.