Ana Sayfa Paylaşımlar Düşük doğurganlık Türkiye için tehdit mi oluşturuyor?

Düşük doğurganlık Türkiye için tehdit mi oluşturuyor?

Tevfik Bulut

Bilindiği üzere Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) yakın zamanda Türkiye için önemli nüfus göstergelerinden biri olan toplam doğurganlık hızlarını açıkladı. Bir kadının doğurganlık dönemini içine alan 15 ile 49 yaş arasında doğurabileceği ortalama çocuk sayısını gösteren toplam doğurganlık hızı ürkütücü seviyelere düştü. Gelişmiş ülkelerde bir neslin yenilenme düzeyi eşik değeri 2,10 seviyesi olarak görülmektedir. Diğer bir deyişle, kadın başına ortalama doğum sayısının en az 2,10 seviyesinde olması gerekir. TÜİK tarafından 13 Mayıs 2020 tarihinde 2019 yılına ait açıklanan toplam doğurganlık hızı 2,10 yenilenme düzeyinin çok altında kalarak son 60 yılın en düşük seviyesi olan 1,88 seviyesinde gerçekleşmiştir. Tabiri caizse ülkemizin toplam doğurganlık hızları alarm vermektedir. Avrupa ülkelerine kıyasla övündüğümüz genç nüfus potansiyelimizi ve avantajımızı hızla kaybediyoruz. Ne yazık ki aynı azalma trendinin devam etmesi öngörüldüğünden bu avantajımızı koruyamayacağımızı da ifade etmek lazım. Bu düşüş trendinin devam etmesi bir yana durağan bir seyir izlemesi bile ülkeler için artık büyük bir başarı olarak görülmektedir. Zira Avrupa ülkeleri başta olmak üzere diğer Dünya ülkelerinde de toplam doğurganlık hızları düşmekte, dünya nüfusu yaşlanmaya devam etmektedir. Bazı ülkeler bu gerçeği bilerek politikalarını ona göre dizayn etmeye çoktan başlamışlardır. Örneğin, Japonya bu gerçeği çok iyi bilerek yaşlı nüfusun getireceği dezavantajları elimine etmek için Toplum 5.0 programını başlatmıştır.

Ülkeler ve bölgeler arası karşılaştırma yapılabilmesi adına TÜİK ve Dünya Bankası verileri kullanılmıştır. Dünya Bankası veri tabanında bulunan toplam doğurganlık veri setindeki zaman serisi 1960 yılından başlayıp 2018 yılında son bulduğu için adı geçen veri setinde 2019 yılına ait toplam doğurganlık hızı bulunmamaktadır. Bu yüzden TÜİK tarafından yayınlanmış 2019 yılına ait toplam doğurganlık verisi kullanılarak sonraki bölümlerde bahsedilen grafiklere yansıtılmıştır. Grafiklere toplam doğurganlık verisi grafiklere yansıtılırken ayrıca şöyle bir yol izlenmiştir: Toplam doğurganlık hızlarının genel seyrini görme adına ilk olarak 1960 yılından 2019 yılına kadar (bu yıl dahil) zaman serisi verisi verilmiş, ardından ise daha yakın plandan görebilmek adına zaman aralıkları daraltılarak toplam doğurganlık hızları sunulmuştur. Veri analizlerinde R programlama dili kullanılarak grafikler oluşturulmuştur.

Türkiye’de toplam doğurganlık hızlarının 1960 yılından 2019 yılına kadar (bu yıl dahil) geçen 60 yılda izlediği seyir, Dünya, Euro Bölgesi ve OECD Ülkeleri toplulaştırılmış toplam doğurganlık hızları ile karşılaştırmalı olarak Şekil 1’de verilmiştir. Şekil 1’de x eksenine paralel kesik mavi çizgi yenilenme düzeyi (2,10)’ni göstermektedir. Şekil 1’e göre öne çıkan bulgular şöyledir:

  • Geçen son 59 yılda genel olarak ülke ve bölgelere bakıldığında toplam doğurganlık hızları sürekli azalış trendi göstermektedir. Ancak toplam doğurganlık hızları açısından en keskin ve istikrarlı düşüş seyri Türkiye’de olduğu gözlenmiştir. Bu düşüş trendini Dünya ülkelerine ait toplulaştırılmış doğurganlık hızları takip etmiştir. Ancak Dünya ülkelerine ait toplulaştırılmış doğurganlık hızları hızlı bir düşüş seyri ortaya koysa da hala yenilenme düzeyinin altına düşmemiştir.
  • Toplam doğurganlık hızı en erken yenilenme düzeyi altına düşen ülke veya bölgeler sırasıyla Euro Bölgesi ve OECD ülkeleridir. 

Şekil 1: Ülkelere / Bölgelere Göre Toplam Doğurganlık Hızlarının Yıllara Göre Dağılımı (1960-2019)

Kaynak: TÜİK ve Dünya Bankası verilerinden tarafımca düzenlenmiştir.

Şimdi de toplam doğurganlık hızlarını biraz daha yakın plandan görmek için 1989’dan 2019 yılına kadar (bu yıl dahil) geçen 31 yıllık zaman diliminde toplam doğurganlık hızlarını karşılaştırmalı olarak ele alalım. Elde edilen 31 yıllık zaman dilimine ait toplam doğurganlık hızları Şekil 2’de verilmiştir. Şekil 2’de x eksenine paralel kesik mavi çizgi yenilenme düzeyi (2,10)’ni göstermektedir. Şekil 2’ye göre öne çıkan bulgular şöyledir:

  • Türkiye’nin 31 yıllık zaman diliminde toplam doğurganlık hızları 59 yıllık zaman dilimindeki izlenen seyre benzer olarak diğer ülke veya bölgelere göre en keskin düşüşe sahip ülkedir. Toplam doğurganlık hızlarındaki bu keskin düşüsün en yüksek olduğu yıl 2019 yılıdır.
  • Son 31 yıllık zaman diliminde Euro Bölgesi ve OECD ülkelerinin toplam doğurganlık hızları 2,10 olan yenilenme düzeyinin altında kalmıştır.OECD ülkelerinin toplam doğurganlık hızları yenilenme düzeyinin altında kalsa da Euro Bölgesi toplam doğurganlık hızlarından daha yüksektir. Euro Bölgesi toplam doğurganlık hızlarının dip yaptığı yıl 1995 iken, OECD ülkelerin toplam doğurganlık hızlarının dip yaptığı yıl ise 2018 yılıdır. 

Şekil 2: Ülkelere / Bölgelere Göre Toplam Doğurganlık Hızlarının Yıllara Göre Dağılımı (1989-2019)

Kaynak: TÜİK ve Dünya Bankası verilerinden tarafımca hazırlanmıştır.

Toplam doğurganlık hızlarını daha da yakın plandan görmek için 1999’dan 2019 yılına kadar (bu yıl dahil) geçen 21 yıllık zaman diliminde toplam doğurganlık hızlarını karşılaştırmalı olarak değerlendirelim. Elde edilen 21 yıllık zaman dilimine ait toplam doğurganlık hızları Şekil 3’te sunulmuştur. Şekil 3’te x eksenine paralel kesik mavi çizgi yenilenme düzeyi (2,10)’ni göstermektedir. Şekil 2’ye göre öne çıkan bulgular şöyledir:

  • Türkiye’de son 21 yıllık zaman diliminde toplam doğurganlık hızının en yüksek seviyesine ulaştığı 1999 yılında kadın başına ortalama doğum sayısı 2,56 olarak gerçekleşmiştir. Bu bulgu aynı zamanda son 21 yılda yenilenme düzeyi (2,10)’nin üstünde gerçekleşen en yüksek toplam doğurganlık hızıdır.
  • Toplam doğurganlık hızının en düşük seviyede gerçekleştiği 2019 yılında kadın başına ortalama doğum sayısı 1,88 olarak gerçekleşmiştir. Bu bulgu aynı zamanda son 59 yılda yenilenme düzeyinin altında gerçekleşen en düşük toplam doğurganlık hızıdır. 

Şekil 3: Ülkelere / Bölgelere Göre Toplam Doğurganlık Hızlarının Yıllara Göre Dağılımı (1999-2019)

Kaynak: TÜİK ve Dünya Bankası verilerinden tarafımca hazırlanmıştır.

Toplam doğurganlık hızlarını çok daha yakın plandan görmek için 2009’dan 2019 yılına kadar (bu yıl dahil) geçen 11 yıllık zaman diliminde toplam doğurganlık hızlarını karşılaştırmalı olarak inceleyelim. Elde edilen 11 yıllık zaman dilimine ait toplam doğurganlık hızları Şekil 4’te verilmiş olup,  Şekil 4’te x eksenine paralel kesik mavi çizgi yenilenme düzeyi (2,10)’ni göstermektedir. Şekil 4’e göre öne çıkan bulgular şöyledir:

  • Türkiye’de son 11 yıllık zaman diliminde toplam doğurganlık hızı (TDH)’nın en yüksek seviyesine ulaştığı 2009 yılında kadın başına ortalama doğum sayısı 2,17 olarak gerçekleşmiştir. Bu bulgu aynı zamanda son 11 yılda yenilenme düzeyi (2,10)’nin üstünde gerçekleşen en yüksek TDH’dır.
  • Türkiye’de son 11 yıllık ve 59 yıllık zaman diliminde toplam doğurganlık hızı 2016 (TDH=2,09) yılından itibaren yenilenme düzeyinin altına inmeye başlamış ve bu düşüş trendi bir daha yenilenme düzeyinin üstüne çıkmamıştır. Aksine 2016 yılından itibaren toplam doğurganlık hızları yenilenme düzeyinin altında sürekli olarak azalmaya devam etmiş ve 2019 yılında bu azalış trendi zirveye ulaşmıştır.
  • Toplam doğurganlık hızının en düşük seviyede gerçekleştiği 2019 yılında kadın başına ortalama doğum sayısı 1,88 olarak gerçekleşmiştir. Bu bulgu aynı zamanda son 11 ve 59 yılda yenilenme düzeyinin altında gerçekleşen en düşük toplam doğurganlık hızıdır.
  • Euro Bölgesi ve OECD ülkelerinde toplam doğurganlık hızları yenilenme düzeyinin altında azalış gösterse de Türkiye’deki kadar keskin bir azalış trendi söz konusu değildir. 

Şekil 4: Ülkelere / Bölgelere Göre Toplam Doğurganlık Hızlarının Yıllara Göre Dağılımı (2009-2019)

Kaynak: TÜİK ve Dünya Bankası verilerinden tarafımca hazırlanmıştır.

Toplam doğurganlık hızlarını Japonya’yı dahil ederek görmek için 1960’dan 2019 yılına kadar (bu yıl dahil) geçen 60 yıllık zaman diliminde toplam doğurganlık hızlarını karşılaştırmalı olarak inceleyelim. Elde edilen 60 yıllık zaman dilimine ait toplam doğurganlık hızları Şekil 5’te verilmiş olup,  Şekil 5’te x eksenine paralel kesik mavi çizgi yenilenme düzeyi (2,10)’ni göstermektedir. Şekil 5’e göre öne çıkan bulgular şöyledir:

  • Geçen son 60 yılda genel olarak ülke ve bölgelere bakıldığında toplam doğurganlık hızları sürekli azalış trendi göstermektedir. Ancak elde edilen bulgulardan toplam doğurganlık hızları hem düşük olması hem de toplam doğurganlık hızları uzun yıllar yenilenme düzeyinin altında seyretmesi açısından Japonya diğer ülkelere göre en dezavantajlı ülke olduğu görülmektedir. Diğer taraftan ülke ve bölgeler içerisinde toplam doğurganlık hızları açısından en keskin ve istikrarlı düşüş seyri Türkiye’de olduğu gözlenmiştir. 

Şekil 5: Ülkelere / Bölgelere Göre Toplam Doğurganlık Hızlarının Yıllara Göre Dağılımı (1960-2019)

Kaynak: TÜİK ve Dünya Bankası verilerinden tarafımca hazırlanmıştır.

Toplam doğurganlık hızlarını Japonya özelinde daha net görebilmek adına 1960’dan 2018 yılına kadar (bu yıl dahil) geçen 59 yıllık zaman diliminde toplam doğurganlık hızlarını ele alalım. Elde edilen 59 yıllık zaman dilimine ait toplam doğurganlık hızları Şekil 6’da verilmiş olup, Şekil 6’da x eksenine paralel kesik mavi çizgi yenilenme düzeyi (2,10)’ni göstermektedir. Şekil 6’ya göre öne çıkan bulgular şöyledir:

  • Geçen son 59 yılda Japonya’nın toplam doğurganlık hızları sadece 1965, 1968-1973 dönemlerinde yenilenme düzeyinin çok az üstünde gerçekleşmiştir. Bu dönemler dışındaki yıllarda toplam doğurganlık hızları sürekli olarak yenilenme düzeyinin altında kalmakla birlikte toplam doğurganlık hızlarının dalgalı bir seyir izlediği gözlemlenmiştir. Toplam doğurganlık hızının en düşük olduğu 2005 yılında kadın başına düşen ortalama çocuk sayısı 1,26’dır. 

Şekil 6: Japonya’nın Toplam Doğurganlık Hızlarının Yıllara Göre Dağılımı (1960-2018)”

Kaynak: TÜİK ve Dünya Bankası verilerinden tarafımca hazırlanmıştır.

Toplam doğurganlık hızları neden düşüyor?

Toplum doğurganlık hızlarının düşme nedenleri arasında evrensel gerçekler olduğu kadar ülke gerçekleri de mevcuttur. Evrensel gerçeklerden bahsetmek gerekirse öne çıkabilecek birkaç neden şöyle belirtilebilir:

  • Özellikle kadın tarafından bakıldığında eğitim düzeylerinin yükselmesi doğurganlık hızlarını düşürmektedir. Diğer bir ifadeyle, eğitim düzeyi ile doğurganlık hızı ters orantılıdır.
  • Refah düzeylerinin artması doğurganlık düzeyini azaltmaktadır.
  • Kariyer odaklı beklentilerinin artması doğurganlık düzeylerinde azaltıcı yönde etkide bulunmaktadır.

Türkiye açısından bakıldığında doğurganlık hızlarının azalmasında öne çıkabilecek birkaç neden şöyle ifade edilebilir:

  • Kadınların işgücü piyasasına katılımının hızla artma eğilimi göstermesi hem çocuk sayısı kararını hem de çocuk yapma kararını ertelemektedir. Bu durum beraberinde geniş aileden çekirdek aile yapısına geçişi de hızlandırmış ve hızlandırmaya devam etmektedir.
  • İşsizlik oranının yüksek olmasına bağlı olarak özellikle erkeklerin bir gelecek kuramama endişesi yaşaması doğurganlık hızlarını olumsuz etkilemektedir.
  • Geleneksel evlilik kurumuna atfedilen kutsiyetin yavaş yavaş ortadan kaybolması ve birlikte yaşam kültürünün ön plana çıkmaya başlaması doğurganlık hızlarını olumsuz yönde etkilemektedir.
  • Hem erkek hem de kadın tarafında evlilikten beklentilerin giderek artması doğurganlık hızları üzerinde olumsuz etkiye sahiptir.

Bahsedilenlere bakıldığında çok iç açıcı şeylerden bahsetmesek de bu nedenlere bakarak bundan sonra alınabilecek politika tedbirlerinin özellikle eğitim ve teknoloji bağlamında neler olabileceğini ele alabiliriz. Hal böyle olunca duruma göre ülke olarak pozisyon almamız ve gerçeği kabullenmemiz gerekir.

Peki bu durumda ne yapmalıyız?

Doğurganlık hızlarının düşmesine bağlı olarak çalışma çağındaki nüfusun azalması önümüzdeki yıllarda sigorta sistemimiz veya sistemleri üzerinde ciddi sıkıntılar oluşturacaktır. Bu durumda verimlilik esas alındıktan sonra bir yandan eğitim kalitesini yükselterek diğer yandan da hızla dijitalleşmenin yolunu açarak emin ve istikrarlı adımlarla ilerlemek zorundayız. Başta Avrupa ülkeleri olmak üzere dünya ülkelerinin birçoğu yaşlanan nüfusun sigorta sistemleri üzerine getireceği yükleri elimine etmek veya azaltmak için 4. sanayi devrimi olarak da adlandırdığımız sanayinin dijitalleşmesine ve tam otomasyona doğru adımlar attığı görülmektedir. Benzer şekilde Japonya’nın yaşlanan nüfusunun bir sonucu olarak bilgi toplumundan akıllı topluma geçişi amaçlayan ve 2015 yılında Beşinci Bilim ve Teknoloji Temel Planı (The 5th Science and Technology Basic Plan) raporu ile ortaya konulan Toplum 5.0 da böyledir. Esasında buradan bakıldığında bu adımlar mantıklı görülmektedir. Çünkü çalışma çağındaki nüfusun giderek azalan bir seyir izlemesi ve doğurganlık hızlarına bağlı olarak nüfusun yenilenme düzeyinin altında azalan bir seyir izlemesi bu adımları haklı kılmaktadır.

Diğer taraftan işveren tarafından bakıldığında ise dijitalleşme ve tam otomasyona geçiş firmalara verimlilik artışı sağlayarak hem rekabet avantajı hem de daha hızlı büyümelerine imkan sunacaktır. Şimdi şöyle düşünelim; dijitalleşme ve tam otomasyon işverenlerin iş kazalarındaki sorumluluğunu ve kıdem tazminatları ödenmesini azaltacaktır ve zamanla belki de bazı yüksek teknoloji sınıfındaki sektörlerde bu yükümlülükleri tamamen ortadan kaldıracak, buna bağlı olarak istihdam azalacaktır. Bu büyük bir artı olarak düşünülmesi gerekir işveren tarafında. Ancak devlet tarafından bakıldığında istihdam azalışı olması olumsuz yorumlanabilecek bir durum ortaya koyacaktır. Hal böyle iken devlet özellikle otomasyonun ve yapay zekâ teknolojilerinin hat safhaya ulaşacağı teknoloji yoğun sanayi sektörlerinin dışında istihdam artışı sağlamanın yollarını arayacaktır. Bu durumda ise ülkemiz sahanın ihtiyaçlarına uygun nitelikli eğitimin önünü açarak hizmet sektörleri başta olmak üzere insan kaynağı yetiştirmesi her zamankinden daha önemli hale gelecektir.

Bahsedilenler özetlenecek olursa doğurganlık hızının yenilenme düzeyinin altında olması büyük bir dezavantaj görülse de bu durumun nitelikli eğitime ve dijitalleşmeye geçişi zorunlu kılacak olması açısından büyük bir avantaj sağlamaktadır eğer sürdürebilir adımlar atılırsa. Bu yönde ülkemizin attığı adımlar elbette mevcuttur ve esasen dijital teknolojilerde ülkemiz nispeten iyi durumdadır fakat özellikle bu teknolojilere yönelik kurumsallaşma adımlarının atılması ve tamamlanması bağlamında yeterli değildir. Benzer şekilde doğurganlık hızlarının en azından belirli seviyede durağan bir seyir izlenmesinin sağlanması adına aile politikalarının ve sosyal politikaların tekrar gözden geçirilerek ülke gerçekleri ve toplumsal dokuya uygun olarak revize edilmesi önemle tavsiye edilmektedir.. Bu nedenle atılan veya atılacak bu adımları sürdürülebilir kılmak için kısır ve verimsiz tartışma ve konu alanlarından uzak durularak ve ülkemiz gerçekleri dikkate alınarak ivedi bir şekilde politika tedbirlerinin alınması ve kurumsallaşma adımlarının tesis edilmesi gerekir.

Faydalı olması ve farkındalık oluşturması dileğiyle.

Bilimle ve teknolojiyle kalınız.

Saygılarımla.

Tevfik Bulut

Sosyal Araştırma Yöntemleri Bilim Uzmanı & Sanayi ve Teknoloji Uzmanı

Not: Kaynak gösterilmeden alıntı yapılamaz veya kopyalanamaz.

Note: It can not be cited or copied without referencing.

Yararlanılan Kaynaklar

Tevfik Bulut

Sosyal Araştırma Yöntemleri Bilim Uzmanı & Sanayi ve Teknoloji Uzmanı 

Özgeçmiş

İletişim