Ana Sayfa Manşet Prof. Dr. Özlem Er; kanser tedavisindeki son gelişmeler ve ekip çalışmasının önemi

Prof. Dr. Özlem Er; kanser tedavisindeki son gelişmeler ve ekip çalışmasının önemi

W- Acıbadem Üniversitesi Tıp Fakültesi Medikal Onkoloji Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Özlem Er ile 4 Şubat Dünya Kanser Günü nedeniyle kanser konusunda farkındalığımızı artırmak ve önemli gelişmeleri sizlerle paylaşmak istedik.

Sevgili Hocam kanserin güncel tablosu hakkında bilgi alabilir miyiz?

Ö.E.- Kanser, günümüzde tüm dünyada önemli bir sağlık sorunudur. Yılda 18.1 milyon insan kanser tanısı almaktadır. Toplumun yaşlanması ile birlikte kanser görülme sıklığı artmaktadır.
Erkeklerde en sık görülen 3 kanser tipi akciğer, prostat, kolorektal
Kadınlarda meme, kolorektal ve akciğer kanserleridir.

Kanseri anlamak, önlemek, tanı koymak ve tedavi etmek konusunda son 70 yılda olağanüstü gelişmeler olması kanser tanısıyla karşılaşan insanlara umut olmaktadır. Amerikan Kanser Derneği’nin verileri incelendiğinde son 30 yılda kanserden ölümler %29 azalmıştır. Bu azalma özellikle akciğer, kolorektal, meme ve prostat kanseri gibi sık görülen 4 kanserde uzun süreli düşüşle sağlanmıştır. Akciğer kanserine bağlı ölümlerin azalması tütün ve tütün ürünlerinin tüketiminin azalması ile doğru orantılıdır.

İmmunoterapi ve hedefe yönelik tedavilerdeki gelişmeler ise başta melanom olmak üzere birçok kanserde sağkalım sürelerini belirgin artırmıştır.
2013-2017 yılları arasında melanomdan ölüm hızı her yıl %7 azalmıştır.

Meme kanserinden ölüm hızı 1989’dan 2017’ye %40,
Prostat kanserinden ölüm hızı 1993’ten 2017’ye %52,
Kolorektal kanserden ölüm hızı 1969’dan bu yana kadınlarda %57, erkeklerde %53 düşmüştür.

Hedefe yönelik tedavilerin rafine olması ile gelecek yıllarda bu iyileşme artarak devam edecektir.

W- 2019 yılında öne çıkan gelişme nedir?

Ö.E.- Nadir görülen kanserlerde tedavi başarısını etkileyen önemli gelişmeler 2019’a damga vurdu.

1- Tedavisi zor bir tiroid kanseri alt tipinde hedefe yönelik tedavi kombinasyonu ile hastaların 2/3ünde tedavi yanıtı gözlendi.

2- Nadir bir sarkom türü olan desmoid tümörde Sorafenib ile progresyonsuz sağkalımda ilk defa iyileşme saptandı.

3- Gastrointestinal sistem (midgut) nöroendokrin tümörlerde hedefli radyoaktif tedavi ile (Lutesyum 177 Dotatate) hastalık riski veya ölümde standart tedaviye kıyasla %79 azalma sağlandı.

4- Uterin seroz karsinomlarda HER2 pozitif olması durumunda meme kanseri tedavisinde kullanılan Trastuzumab ile hastalığın progresyonu yavaşlatıldı.

5- Eklemlerde nadir görülen bir tümör olan tenosinovial dev hücreli tümörün tedavisinde CSF-1 inhibitörü pexidartinib ile %39 yanıt saptandı.

W- Kanser tedavisinde anlayış nasıl değişmiştir?

Ö.E.- Kanser tedavisindeki gelişmeler hastaların onlara ulaşması ile mümkün olmaktadır. Her hasta en iyi tedaviye ulaşma hakkına sahip olmalıdır.

Kanser tedavisi multidisipliner olarak gelişmiş kanser merkezlerinde deneyimli ekipler tarafından yapıldığında başarı şansı artmaktadır.

Bugün sizlerle kanser tedavisi alan hastalarımızın bu süreçte nelerle karşılaşabileceğini ve bu süreci nasıl başarıyla atlatacağını ekip arkadaşlarım anlatacaklar:

KANSER HASTALARI VE YAKINLARI İÇİN PSİKOLOJİK DESTEK

Uzm. Psikolog Simru Kavak

Hepimiz hayatlarımızla ilgili iyi veya kötü kurgulanmış bir plana, hayallere ve hedeflere sahibiz. Tüm yaşantımız boyunca da hedeflediğimiz plana sadık kalabilmek için çabalıyoruz. Bu kurgunun içerisinde fiziksel sağlığımız, umutlarımız, imkanlarımız ve çevremizdeki insanlar da bütünsel iyi oluşumuzun temel taşlarını temsil ediyor. Bu nedenle de günlük yaşantımızda karşılaştığımız, hayat akışımızı etkileyen küçük zorluklar bile zaman zaman duygusal durumumuzu etkileyebiliyor.

Kanseri, tüm bu taşları yerinden oynatan ve hatta kimi zaman yıkan bir kriz durumu olarak düşünebiliriz. Hastalıkla yüzleşmek, pek çok kişi için bu dengelerin psikolojik, sosyal, ekonomik olarak değişmesi anlamına geliyor. Çünkü diğer hastalıkların çoğundan farklı olarak kanser, çok daha ciddi riskleri ve belirsizlikleri beraberinde getiren bir hastalık. Ailevi ilişkileri, ekonomik gücü, bir organı veya onun işlevini, en önemlisi de yaşamı kaybetme olasılığı olan, süresi belirsiz bir süreçten bahsediyoruz. Bunun yanı sıra uygulanan tedavilerin ve ilaçların yaratabileceği fiziksel değişiklikler, yan etkiler, zorluklar ve ağrı süreci de devreye giriyor. Hayatımızın çerçevesi içindeki resmin nasıl şekilleneceğini bilemediğimiz ve kontrol edemediğimiz sarsıcı bir sürece adapte olmaya çalışıyoruz. Bu nedenle kişinin tanı ve tedavi aşamalarında yaşadığı farklı duygusal ve fiziksel zorluklardan ötürü, psikolojik problemlerle de karşılaşabiliyoruz. İletişim sorunları, uyum problemleri, karşılanmamış destek ve anlaşılma ihtiyaçları, ilişki sorunları, fiziksel ağrı/acı, belirsizlikle mücadele ve ekonomik zorluklar gibi… Eğer bu süreçte iyi oluş halini koruyacak başa çıkma becerilerini yeterince geliştiremezsek, bu durum hastalıkla baş etme süreçlerini olumsuz etkileyen psikolojik sorunlara yol açabiliyor.

Bu sorunlar içinde de en sık olarak strese bağlı uyum sorunlarını, kaygı problemlerini ve depresyonu gördüğümüzü söyleyebiliriz. İmmünoterapi ve antihormonal tedavilerde kullanılan ilaçların da depresif bozuklukları ortaya çıkarma olasılığının %50lerde olduğunu gösteren araştırmalar mevcut. Kronik kaygı, endişe, çaresizlik duyguları, odaklanma ve uyku bozukluğu gibi tepkiler de genellikle bu sıkıntılara eşlik ediyor.

Hastalık sürecinin her aşamasında ortaya çıkabilen bu problemler yalnızca yaşam kalitesini olumsuz yönde etkilemiyor, aynı zamanda tedaviden optimal yararın alınmasını da engelliyor. Hastalığa uyumu zorlaştırarak, hastalığın seyrini olumsuz olarak etkiliyor. Bağışıklık sistemini etkileyen strese bağlı bozukluklar, hastalıkla etkin mücadeleyi engelleyen bir risk oluyor bizler için. Hayatımız boyunca hiç koşmamışken, ısınma süresi tanınmadan maraton koşusuna çıkmaya benzetebiliriz bunu. Sakatlanma riskini azaltmak ve yarışa maksimum performansla devam edebilmek için destek almamız çok önemli. Kanser hastalığında bu desteği, psikolojik boyut oluşturuyor.

Bahsettiğimiz psikolojik boyut, kişinin hastalığına dair tüm algılarını, duygu ve düşüncelerini, motivasyonunu ve tedaviye uyumunu kapsıyor. Psikoonkoloji ve sağlanan psikolojik destek, hastanın hastalıkla birlikte değişen yaşam biçimine ve yapılması gerekenlere sağlıklı bir şekilde uyum sağlamasına da yardımcı oluyor. Burada psikolojinin ve psikoonkolojinin oynadığı en önemli rol ise, hastanın zorluklarla başa çıkma kaynaklarını güçlendirmesine ve yaşadığı stresi azaltarak yaşam kalitesini iyileştirmeye destek olmak. Böylece uyum sorunlarının ve yaşanan psikolojik problemlerin de önüne geçilmesi sağlanıyor.

Tedaviye alınan yanıtın etkinliğini en üst seviyede tutmak için, sürece bütünsel ve bilimsel bir bakış açısıyla yaklaşmanın önemine dikkat çektiğimiz noktada, psikolojik desteğin bu bütünsel yaklaşımın en önemli parçalarından biri olduğunu söylemek mümkün. Bu nedenle kanser hastalarının psikolojik desteği de tedavinin ayrılmaz bir parçası olarak hayatlarında tutmalarının önemini unutmamaları gerekiyor.

ONKOLOJİDE HEMŞİRELİK BAKIMI

Yağmur Ergin ve Hacer Aydın
Onkoloji Vaka Yönetici Hemşiresi

Kanser tedavisindeki gelişmeler sayesinde tedaviler hastaya özel planlanmakta ve bu tedavilerle yaşam süreleri uzatılırken aynı zamanda yaşam kalitesinin artırılması hedeflenmektedir. Hasta ve ailesinin bilmesi gereken ilk nokta bunun uzun soluklu bir süreç olduğudur. Bu bağlamda onkoloji hemşireleri olarak, tedavi sürecinde ilk hedefimiz bu sürece hasta ve yakınlarının adaptasyonunu kolaylaştırmak.

Biz hemşireler için en önemli basamaklardan biri hasta ve bu sürece dahil olan yakınlarına detaylı eğitimleri vermektir. Onkoloji kliniğine başvurduğu andan itibaren her adımda iletişim halinde olmak, süreci daha kolay hale getiriyor. Hastaya karşılaşabileceği problemler, planlanan tedavilere bağlı görülebilecek yan etkiler ve bunları nasıl yönetebileceği konusunda detaylı eğitimleri veriyoruz. Bunlara ek olarak beslenme, egzersiz, enfeksiyonlardan korunma yöntemleri, evde dikkat etmesi gereken durumlar, bize veya acile başvurması gereken durumlar gibi konularla da eğitimleri detaylandırıyoruz. Bu bilgilendirmelerin yanı sıra her zaman hasta ve/veya yakınlarıyla iletişim halinde olup gerekli öneriler ve yönlendirmelerde bulunuyoruz.

Kanser hastalarına bu süreçte hemşirelik önerilerimizi özetleyecek olursak;

  • Bazı tedavilerde saç dökülmeleri görülebiliyor. Bu durumda peruk veya bandana kullanımı size kendinizi daha iyi hissettirebilir.
  • Saç derisini rahatlatmak için proteinli şampuanlar, pamuklu yastık kılıfları kullanabilirsiniz.
  • Kemoterapi ilaçlarına bağlı oluşabilecek ağız yaralarını önlemek için hekiminiz tarafından önerilen ağız bakım solüsyonlarını yemek sonraları ve yatmadan önce mutlaka kullanmalısınız.
  • Günlük yapacağınız 30-45 dakikalık hafif-orta düzeydeki yürüyüşler halsizliğinizi azaltmanın yanı sıra kabızlığı önlemeye de yardımcı olabilir.
  • Tedavi sırasında ilaçlarla etkileşime girebileceği için greyfurt tüketilmemelidir.
  • Diğer tedavi seçeneklerine (Hipertermi, Alternatif Tıp, Fitoterapi, Ozon Tedavisi, Yüksek Doz Vitamin vb.) başvurmadan hekiminize mutlaka bilgi vermelisiniz.
  • Tütün ürünleri ve alkolden uzak durmalısınız.
  • Çevrenizdeki stresörleri mümkün olduğu kadar azaltmalısınız.
  • Güneş ışınlarına direkt maruziyet günde 20 dakikadan fazla olmamalıdır.
  • İşlenmiş ve tütsülenmiş gıdalardan, paketli ürünlerden mümkün olduğu kadar uzak durmalısınız.
  • Günlük; kilogram başına 30-35 ml olmakla beraber ortalama 2 litre su tüketmelisiniz.
  • Hekiminizin reçete ettiği ilaçları size önerdiği şekilde kullanmalısınız.
  • El yıkama alışkanlığı kazanarak enfeksiyonları büyük oranda önleyebilirsiniz.
  • Enfeksiyonlardan korunmak için toplu taşıma, alışveriş merkezleri gibi kalabalık ortamlarda maske kullanmalısınız.
  • Beklenmeyen bir durumla karşılaşırsanız (yüksek ateş, uzun süren ishal veya kabızlık, vücudun herhangi bir yerinden kan gelmesi vb) en kısa sürede hekiminizi/ hemşirenizi bilgilendirmelisiniz.

Bütün bunlara dikkat ederken kendinizi çevrenizden soyutlamayın. Önerilerimizi günlük yaşamınıza adapte etmeniz hastalık/tedavi sürecini kolaylaştırır. Amacımız hasta ve yakınları ile işbirliği yapıp güçlerimizi birleştirmek ve beraber mücadele etmek. Korkma, güçlüsün ve başarabilirsin!!!

KANSERDE ENFEKSİYONLARDAN KORUNMA ve AŞI ÖNERİLERİ

Uzm Dr Khalis Mustafayev
Enfeksiyon Hastalıkları Uzmanı

Kanser hastaları genellikle tümörün yol açtığı organ yetersizliği ya da enfeksiyon hastalıklarından dolayı yaşamını yitiriyor. Kemoterapi ve radyoterapi uygulamaları savunma hücrelerimiz olan beyaz kan hücrelerinin (lökositler) sayısını düşürebilir.  Bu düşüş sebebiyle vücudun bağışıklık sistemi çok zayıflar. Bu durumda normalde hastalığa sebep olmayan hem etraftaki hem de kendi floramızdaki virüs, bakteri ve mantarlar enfeksiyona neden olma fırsatı bulurlar ki bunlara fırsatçı enfeksiyonlar denir. Bağışıklık düştüğü, cilt ve gastrointestinal (GİS) mukoza bariyeri bozulduğu için bakteriler‎, virüsler‎ ve mantarlar vücuda daha kolay girebilir, kanda hızla çoğalabilir ve dakikalar içerisinde tüm organlara yayılabilirler.

Enfeksiyonlara karşı savaşan ana hücreler nötrofillerdir. Nötrofil sayısı azalmasıyla enfeksiyon riski artmakta, nötrofiller 500/mm3’ün altına düştüğünde ise enfeksiyon riski çok yükselmektedir. Eğer bu tabloya ateş (≥38,0°C) de eşlik ederse febril nötropeni denir. Febril nötropeni çok önemli bir onkolojik acildir. Bu nedenle, ateşi 38°C’nin üzerine çıkan nötropenik hasta acil hastaneye başvurmalı ve 30dakika – 1 saat içinde uygun antibiyotik tedavisi başlanmalıdır.

Ayrıca hastane enfeksiyonlarından korunmak için el yıkamaya ve el antiseptiği kullanmaya azami dikkat etmek gerekir. Çünki Pseudomonas, MRSA, Acinetobacter ve Candida gibi mikroorganizmaların neden olduğu enfeksiyonlar çok ağır ve ölümcül seyir gösterebilirler. Hastane ortamında uygun el hijyeninin sağlanması bu patojenlerin geçişini önlemede etkili olmaktadır. Alkol bazlı el antiseptikleri, su ve sabun ile yapılan etkin temizlik ellerle yayılan enfeksiyonları ve dolayısıyla sağlıkla ilişkili enfeksiyonlarının yayılımını önleyecektir.

Kanser hastalarına grip ve zatürre aşısı önemle önerilmektedir. Bununla birlikte riskli çevreden uzak durarak, riskli yüzeylere temastan sonra el hijyeni sağlayarak ve hasta kişilerle temastan kaçınarak, dışarı çıkarken de toplu ve kapalı alanlarda maske kullanarak enfeksiyondan korunabiliriz. El yıkamanın mümkün olmadığı bir durumda, el hijyeni sağlamak için %70 alkol içeren el antiseptiği kullanabiliriz.

Erişkinlerde, özellikle 65 yaş üzerinde gribe bağlı zatürre önemli bir ölüm nedenidir. Özellikle kanser, diyabet (şeker hastalığı), kalp hastalığı, böbrek hastalığı, astım gibi kronik hastalığı olan erişkinlerin ve 65 yaş üzerindeki kişilerin grip aşısı olması önerilmektedir. Bu yaklaşım ile hastaneye yatışlarda ve ölümlerde azalma görülmektedir. Grip aşısı etken virüslerin değişime uğraması nedeniyle her yıl mevsimsel grip aşısı yaptırılarak olası bir solunum yolu enfeksiyonu engellenebilir. Grip aşısı canlı aşı değildir, inaktif bir aşıdır, uygulandığında gribe neden olmaz. Grip aşısı Ekim-Kasım aylarında yapılmalıdır. Bununla birlikte Mart ayına kadar yaptırılabilir. Aşı o yıl için koruyucudur, her yıl tekrarlanması gerekir.

Pnömokok enfeksiyonu grip gibi yetişkinlerde ağır zatürreye neden olabilir. Özellikle kanser gibi kronik hastalığı olan erişkinler ve 65 yaş üzerindeki kişilerin pnömokok aşısı yaptırması önerilmektedir.

Sonuç olarak, kanser tedavisi görenlerde enfeksiyon riskinde artış söz konusudur, fakat günümüzde kanser tedavisine bağlı enfeksiyon riski çoğunlukla multidisipliner bir yaklaşımla, enfeksiyon hastalıkları uzmanı gözetiminde yönetilebilir ve önlenebilir bir durumdur.

W- Sevgili Hocam değerli görüşlerinizi paylaştığınız için şükranlarımızı sunar ve ekibinize kalpten başarılar dileriz.