Ana Sayfa Paylaşımlar Liderliğe meraklı bir bakış

Liderliğe meraklı bir bakış

Mine Kobal

Biraz yanılsamalardan söz edelim, içinde liderlik de olsun. Hazır mısınız?

Önce sade bir soru ile başlayalım. İyi bir lider düşünün. Tercihen bir şekilde birlikte çalıştığınız, birlikte hikayelerinizin olduğu bir lider olsun. Onu lider yapan nedenleri nasıl sıralarsınız?

Kendi yanıtlarınızı zihninizden geçirdiyseniz, ben tahminlerime geçebilirim.

· Vizyoner

· Tutkulu

· Esnek

· Kararlı

· Sonuç odaklı

Eğer sizin yanıtlarınız bu ifadelere yakın bir yerde ise liderlik yanılsamasından bahsedebiliriz. Bu ifadeler o lideri lider yapan unsurlar değil, bu ifadeler liderliğin semptomları. Liderden beklediğimiz yaklaşımlar ve davranışlar, aslında. Lidere baktığınızda, onunla etkileşimde bulunduğunuzda bu semptomları gözlemlersiniz. Ancak başta sorduğumuz soru biraz daha farklıydı, onu lider yapan nedenlerle ilgiliydi. Küçük bir kelime oyunu olabilir, kabul ediyorum. Ancak bu perspektifle baktığımızda birçok liderlik eğitiminin, makalesinin ve tavsiyesinin liderliğin semptomları hakkında olduğunu görebiliriz. Dolayısıyla da bu sularda yüzmek günün sonunda çok da fark yaratmayacak. Görünürde dolu dolu liderlik çalıştık desek bile derine hiç dalmamış olacağız.

Yazının başında sorduğumuz liderden ne beklersiniz sorusuna onlarca farklı sıfat bulabiliriz ve ne olursa olsun herkes için şu doğrudur ortak paydasına ulaşmak zorlanırız. Ortak payda aradığımız tam bu noktada sizi liderliğin altındaki inançları düşünmeye davet etmek istiyoruz. Biraz sorgulamaya başladığımızda, davranışlardan ve o davranışları şekillendiren zihniyete yakıştığımızda “meraklı” sulara gelebiliriz. Liderin tüm başarı ve mutluluk getiren davranışlarının en başında merak var. Felsefecilerin binlerce yıl önce söylediği gibi felsefenin yani (philo-spohia /bilgeliği sevmek) merak ile başladığı gibi liderin de ajandasının ve işinin ilk sayfasında merak yer alması gerektiğine inanıyoruz.

Çünkü liderin meraklısı makbul

Liderler kendini takip eden insanlar değil, yeni liderler yaratırlar.

Ralph Nader

Aynı mesajı dünyanın doğusundan teyit edebiliriz.

“Usta olmak için önce ustanı geçeceksin, sonra da bir usta yetiştireceksin.”

Japon Atasözü

Bugün eğer yanıtlarımızdan daha çok sorularımız varsa başlangıç noktamız da sorularımız olsun. Liderler yanıt bulmaktan çok sorularda derinleştiğinde yeni bir hikaye yazabileceğiz, bunun için de merak iyi bir şey.

Çuvaldız, iğne batırmaya başlayalım şimdi. Genel temayülümüz, meseleyi daha net tanımlamadan, eski dünyamızdan taşıdığımız yanıtları vermeye çalışmak. Sorunu tanımlamak adına daha merak etsek, devamında özlemini duyduğumuz liderlik davranışı diye inandığımız tüm notlar sahneye çıkacak.

Merak ettiğimizde değişim/ dönüşüm süreci başlıyor, ancak bu pakette sorumluluk da var, acı çekmek de var. Alışkanlıkları terk etmek ya da bir ton daha pembe bir ifadeyle yerine yeni alışkanlıklar koymak kolay değil. O alışkanlıklar bizi başarılı kıldıysa, sonuçlarından da daha önce pek memnun kaldıysak, bizim dışımızda birilerine değişim yükünü kolaylıkla satmayı seçebiliriz.

Bu madde üzerinde ısrarla durmak istiyoruz. En tehlikeli liderlik hastalıklarından biri olan merak etmeden, yeniliği aramadan kendini tekrar etmenin en net semptomunu şu sözlerden tanırız

“…daha önce böyle yapmıştık ve çok başarılı olmuştuk”

“… yıldır bu işi yapıyorum, bu sektörde çok gördük bu yenileri, hepsi gittiler ben kaldım”

“… daha önce beraber çalıştığım danışmanlık firması en iyisi, onlarla kesin çalışalım”

Evet bugüne kadar bir şekilde kendimizi tekrar ederek başarılı olmuş olabiliriz ama bunun birkaç kez olumlu olarak tekrar etme olasılığı neredeyse sıfır.

Koşturabiliriz, çok yoğun olabiliriz ama değişmeyiz. Liderlik ile ilgili ahkam kesebiliriz, kararlar alıp, heyecanla toplantı odalarında anlatabiliriz. Sürekli yanıtlarımız da vardır, ne kadar haklı olduğumuzu göstermek adına günah keçileri olacak adaylarımız da. Ancak yeni liderler yetiştiremeyiz, bu kısmı hızlı geçebiliriz. Zaten yeni nesil de… diyerek başlayıp uzun uzun devam edebiliriz. Çünkü biz olmadan hiçbir iş hal olamıyor. Bu ruh halinden ben olmadan da şahane işlerin çıktığını deneyimleyen lidere geçmek hayalimiz… Soru soran ve yeni meraklı liderler yetiştiren liderlerden bahsediyoruz.

Peki bazı liderler soruyor; “Bu saatten sonra nasıl meraklı olacağım?”. Bunun için çok basit bir formül var.

· Durmaksızın neden sorusunu sorun.

· Geri bildirimi günlük hayata yerleştirin.

· Ünvanlarınızı park edin ve çalışanların işi sorgulamalarına izin verin.Biliyoruz bu birçok lider için kolay değil, böyle görmediklerini iddia edecekler ama iş hayatını askerlik ile benzetmeyi bırakalı çok uzun yıllar oldu. Bize yapıldığı gibi biz de başkalarına müdürcülük yapmak zorunda değiliz. Çalıştığı ortamdaki işin gidişatını sorgulamakta kendini özgür hisseden çalışan elbette ki bu özgür düşünce ile iş ile ilgili tüm sorunlara da bu şekilde yaklaşacak ve merakının tetiklemesiyle ile göreceli rekabet üstünlüğü yaratacaktır.

Her başladığımızda sanki o işi ilk kez yapıyor gibi “neden” sorusu ile başlamalıyız. Çevremizdeki tüm çalışanları dahil ederek sistematik bir iş süreci geliştirmeliyiz. Lider ne kadar çok işin içinden çıkarsa ve ne kadar çok sorular ile yönlendirirse başarı gelme olasılığı o kadar yüksektir. Liderin merakı ve soru sorma istekliliği tüm organizasyona son hızla bulaşıcı olacak ve yayılacaktır. Bu yüzden iş hayatında farklı görevlerde, farklı şirketlerde, farklı coğrafyalarda görev almış kişilerin değeri her geçen gün artıyor. Uzun süre aynı koltukta geçirmek yerine her seferinde farklı sularda yüzme becerisi kazanmış kişiyi hangi denize koysanız doğru soruları sorup doğru ekibi kuracak ve doğru yolu bulacaktır.

Kişisel olarak merakımız, kurumsal bir yaratıcılığın harekete geçmesini tetikleyecek ve başarıyı getirecektir

Kurumsal olarak eğitimler alarak inovasyon yapalım işlerimizi iyileştirelim çabasında olabiliriz ama eğer meraklı olmayı, soru sormayı temel alan ünvansız bir liderlik ile yönetilirsek tüm gelişim çabalarımız kat kat daha fazla başarı getirecektir. Merak inovasyonun yakıtıdır.

Resme merakı dahil ettiğimizde ne oluyor? Artık eski bildiklerimizle doğru yanıtı bulma, ne kadar iyi bir lider olduğumuzu ispatlama endişesi yerine başka bir başlığa bırakıyor. Meselenin ne olduğunu anlamaya çalışıyoruz, enerjimizi yanıtı anlatmaya değil, sorundan ne öğreneceğimize harcamaya başlıyoruz. Kırılganlığımızı ortaya koyuyoruz, hiç maskelere ihtiyacımız da olmuyor. Merak olduğunda meseleyi anlamak içn gerçekten dinliyoruz, gerçekten diyalog kuruyoruz. Çünkü başka türlü teşhis koyamayacağımızı biliyoruz. Sonra ikinci ve üçüncü sade ve güçlü sorular geliyor. Biz merakla sorunca gelen yanıtlar da daha temiz olmaya başlıyor.

Ancak canımız daha çok acıyor, sorumluluğumuzu daha fazla hissediyoruz. Bununla birlikte suçu da kimselere atmıyoruz. Liderlik sorumluğunu sonuna kadar taşıyoruz.

Merak zihniyeti ile yaklaştığımızda ezberlenmiş liderlik kalıpları yerine daha özgün bir liderlik ortaya çıkıyor. Yapmadan olma hali gibi… İçinde merak olduğu için anlatmaktan çok dinleyen, hizmet etmeye ve anlamaya çalışan bir lider ortaya çıkıyor.

Kurumların yeni dünyada başarısını uyum gösterme dayanlıklılık becerileri belirleyecek. Bunun için biraz unutmaya, biraz da öğrenme çevikliğine ihtiyaç var. Doğru sorularla ilişkilendirme, farklı lenslerle bakabilme, bakabilen insanları dahil etme devamında meraklı liderlerin gücü olacak

Liderliğin semptomlarını çalışmak yerine liderlerin merakını keşfetmeye başladığımızda yeni liderler ile de tanışıyoruz. Onlar da kendi meraklarıyla kendi liderlik hikayelerini yazmaya başlıyorlar 🎈

Daha meraklı bir dünyaya uyanmak üzere 🎈

Mine Kobal

Tam olarak nasıl bir iş yapmak istediğimi hiç bir zaman bilemedim, bankacı oldum para sattım, bir dönem insan kaynakları yöneticisi oldum işe alım yaptım ve bir dolu işten çıkarılma kararını paylaştım, sonra üniversitede öğretim görevlisi oldum, ilaç sektörünü de denedim. Sanırım en çok kendime yakıştırdığım danışmanlık şapkam oldu, ünvanlardan uzak olması bana iyi geldi. Bir de merakımı büyütmesi, farklı sektörler, farklı renkler ve farklı hikayeleri sevdim. Hem hepsinin çok içindeyim, hem de danışman olarak o mesafemi bir şekilde korudum. Bir de sahnede olmak var, salondaki en güvenli ve en eğlenceli yer kesinlikle, spotların altında olmak benim için hep rahat oldu.
İş hayatı da bana beni büyütecek insanlarla tanışma fırsatı verdi hep. Bu yüzden kendimi çok şanslı hissediyorum.
Kendimi tanıtırken bir şekilde İstanbul Erkekli’yim demeyi seviyorum. Alman disiplini okulumdan güzel bir hediye, bir de eleştirisel bakma becerimi ortaokul lise yıllarına borçlu olduğumu düşünüyorum.
İyi bir öğrenciyim, tüm bütçemi kitaplara, defter ve kalemlere harcayabilirim. Okuyarak, gezerek, dinleyerek yeni bir şeyler öğrenmekten, öncekileri de unutabilme lüksünden çok mutlu olabilirim. Neyim yok sorusunun yanıtı da köklerim olurdu. Kurumlara ait olmayı sevemedim, kurumlarda aile olmayı da sevemedim. Ama hep çok çalışkan oldum, kestirme yollar hiç bana göre olmadı.
Tarihten kiminle tanışıp, bir kadeh bir şeyler içmek istersin derseniz yanıtım Carl G. Jung olur, ki ilk kitabım “Jung Koçluk Yapsaydı”.
Son notum da iflah olmayan merakım olsun 🎈