Ana Sayfa Manşet “Sağlığa sağlıklı hizmet verme”

“Sağlığa sağlıklı hizmet verme”

Santa Farma İcra Komitesi Başkanı Erol Kiresepi

W-  75. Yılını geride bırakan ülkemizin köklü ve yerli ilaç firması Santa Farma İlaç yönetiminden sektör özelinde görüşlerini alacağız. Santa Farma’nın ikinci kuşak yöneticisi ve İcra Komitesi Başkanı Sn. Erol Kiresepi, Uluslararası İşverenler Teşkilatı’nın başkanlığına seçilen ilk Türk oldunuz, bu önemli başarının hikayesini ve anlamını alabilir miyiz?

E.K.- Çalışma hayatımın 43 yılı işveren camiasında geçti. İşveren Sendikacılığına Kiplas’ta başladım. Sonra uzun seneler Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu yönetiminde görev aldım. Bu görevler sırasında doğal olarak, ILO toplantılarına TİSK heyeti ile birlikte katılmaya ve uluslararası boyuttaki işveren, işçi kuruluşları ve devlet temsilcileri ile görüş alış verişinde bulunmaya başladık.

TİSK ile paylaşılan görevleri yerine getirirken, uluslararası endüstriyel ilişkiler mekanizmasının üç sosyal tarafının temsilcileri ile tanışma ve çalışma fırsatı buldum. Seneler geçtikçe, sosyal taraflar olarak birbirimizi daha iyi tanımaya ve işveren tarafı olarak bu uluslararası platformda bir ortak payda oluşturmaya başladık.

Üye ülke işveren temsilcilerinin dahil olduğu kuruluşların temel amacı, haksız rekabete, emek istismarına, sosyal dampinge, ayrımcılığa, çevre kirliliğine ve de yolsuzluğa fırsat vermeyen sosyo- ekonomik alt yapıların kurulmasına ve korunmasına destek vermektir. Bu konuda küresel anlayışta bir çerçeve çizmek istemektedirler

Sanırım bu ilkelere samimi olarak inananlar ve mücadelesini yapanlar hemen fark ediliyor ve görev veriliyor.

B20 Platformundan gelen görev tekliflerini değerlendirdim. Ve 2011 yılından beri bu platformda görev yapmaktayım. Bu süre içinde, B20‘nin, İstihdam Görev Gücü toplantılarına katılarak küresel ölçekte işverenleri temsil ettim. 2013 ten beri B20 istihdam Görev Gücünü, G20 İstihdam Çalışma Grubunda ve G20 Çalışma Bakanları toplantılarında temsil ettim.

Bu vesile ile bir parantez açarak G20 hakkında biraz bilgi vermek istiyorum;

G20 1999 yılında G8 ülkelerinin Maliye Bakanları tarafından kurulmuş finans ağırlıklı, ekonomik kararlar alan, uluslararası saygın bir platformdur. 19 ülke ve AB temsilcileri tarafından oluşturulmuştur. IMF ve Dünya Bankası ve Uluslararası Çalışma Örgütü ILO da her toplantıda üst düzeyde temsil edilmektedir.

G20, uluslararası işbirliğini arttırmak amacı ile gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeleri her yıl hiç fark gözetmeden bir araya getirmektedir. Toplantı davetini dönem başkanı olan ülke yapmaktadır. Türkiye 2015 yılında G20 Dönem Başkanı olmuş ve yıllık daveti Antalya’da gerçekleştirmiştir.

2015 yılında G20 Türkiye Dönem Başkanlığı çerçevesinde oluşturulan B20 Türkiye Yürütme Kurulunun 7 üyesinden biri olarak hükümetimiz tarafından tayin edildim.

Parantezi kapatarak Yine uluslararası teşkilatlardaki diğer görevlerime dönelim;

2017 yılından itibaren G20 ülkelerinde işveren kanadını temsil eden B20 platformunda İstihdam ve Eğitim Görev gücü eş başkanlığı görevini yürütüyorum.

Halen, 2020 yılında Suudi Arabistan’ın G20 Dönem Başkanlığında oluşturulmuş olan, B20  ‘’işin geleceği ve eğitim görev gücü’nün’’ Eş Başkanı olarak çalışmalara katkı sağlamaktayım. 2016 yılında Uluslararası İşveren Teşkilatı IOE’nin, Avrupa ve Orta Asya ülkeleri üye teşkilatları tarafından IOE Başkanlığına aday gösterildim

2017 Haziran ayında, Cenevre’ de yapılan Genel Kurulda Başkan seçildim. Ve görevi, Arjantinli Daniel Funes de Rioja ‘dan devraldım. IOE, 1920 yılında Dünya işverenleri tarafından kurulmuş, 100 yıllık geçmişi olan 157 ülkede 50 milyondan fazla işletmeyi temsil eden dünyanın en büyük özel sektör ağıdır. IOE‘nin çalışma konuları arasında, Toplumların iklim ve çevre ağırlıklı olmak üzere, tüm sosyo-ekonomik tabanlı sorunları yer almaktadır. IOE bütün bu sorunları sosyal diologla çözmeyi ilke olarak kabul etmiştir.

Ayrıca IOE Dünya işverenleriniBirleşmiş Milletler‘in bünyesindeki benzer amaçlı platformlarında, Uluslararası Çalışma Örgütü ILO, G20, G7, Avrupa Birliği’nin benzer amaçlı tüm kuruluşları ile Dünya Bankası ve Dünya Ticaret örgütünde başarı ile temsil etmektedir. Geçen yıl ILO‘nun 100. kuruluş yıl dönümü kutlandı. İşverenler 100 yıl önce ILO’nun ve IOE‘nin kurucuları arasında yer alarak, bu kuruluşun sosyal diyalog anlayışına inandıklarını ortaya koymuşlardır. Bu inancımız 100 yıl önce olduğu gibi bu günde aynen devam etmektedir.

Gerek IOE ve gerekse ILO endüstriyel ilişkilerle ilgili ulusal ve uluslararası sorunların ancak sosyal diyalogla çözüleceğine inanmaktadırlar. Benim kişisel görüş ve önceliğim de sorunların proaktif olarak sosyal diyalogla çözülmesi yönündedir.

IOE Başkanlığım halen devam etmektedir. Ve bir Türk Vatandaşı olarak böyle bir örgütün yöneticisi olmaktan, iş dünyasına küresel boyutta hizmet vermekten çok mutluluk duymaktayım.

W-  “Sağlığa sağlıklı hizmet verme” hedefinden hareket eden ve 2019 yılında 75. Yılınızı geride bırakan Santa Farma’nın gelişiminin özetini paylaşır mısınız?

 

E.K.- Santa Farma’nın temeli, 1944 yılında ‘Farma Laboratuvarı’ adı altında rahmetli babam Sami Kiresepi tarafından atıldı.

İlk ürünleri, haşere ilacı, öksürük tabletleri ve şurubu gibi basit ama kullanım alanı çok geniş olan ilaçlar oldu

1946 yılında, ’Santa Laboratuvarı’ ile birleşme yapılarak, bu günkü şirketimizin adı belirlendi

1953 yılında üretim tesisi kurma kararı alınarak, sanayileşmeye adım atıldı.

1954 yılında Santa Farma İlaç Fabrikası Kolektif Şirketi,

1973 yılında ise Santa Farma ilaç Sanayi A.Ş ünvanını aldı.

Yıllar geçtikçe sektörün Pazar koşulları ve ihraç pazarlarında güçlenme ihtiyacımız bizi kapasitemizi arttırmaya zorladı.

Ve 2015 yılında GEBKİM Organize Sanayi Bölgesinde 80.000 m2 alanda 44.000 m2 kapalı alana sahip 150 milyon kutu kapasiteli, Santa Farma İlaç Üretim ve AR-GE Merkezi kuruldu.

Şu anda 50 ayrı pazarda toplam 73 ürünle faaliyet göstermekteyiz.

Verdiğim kronolojiden görüldüğü gibi, Santa Farma’nın zaman içinde başarı grafiği, geçirdiği pek çok ulusal ve küresel ekonomik krizlere rağmen hep yukarıya doğru seyretmiştir.

Bu başarıda, birinci ikinci ve üçüncü neslin kuruluştaki temel ilkelere inançla bağlı kalmalarının etkili olduğuna inanmaktayım. Bugün gerek ülkemizde, gerekse dünyadaki uzun ömürlü şirketlerin geçmişten gelen başarıları incelendiğinde, çoğunda aynı temel nedenleri bulmak mümkündür.

Günümüzün uzun ömürlü şirketlerinin büyük bir kısmı, iş hayatına küçük ölçekli kuruluşlarla adım atmışlar ve zaman içinde büyümüşlerdir. Şirket kurucularının çoğunun karakteri, o şirketin öz değer ve temel ilkelerine diğer bir deyişle genetik koduna imzasını atmıştır. Genel olarak bunlar yazılı olarak belgelenmezler, gelenek halinde devam ederler. Ancak Santa Farma bu konuda şanslı bir şirket, çünkü daha ilk kuruluş yılında ana mukavelesine bir madde koyarak temel ilkesini işaret etmiştir ‘’ insana saygı’ ’

Bu belge şirketimizin duvarlarında asılı durmaktadır. Ve 75 yıldan beri bu değerimizle ilgili hiç taviz vermediğimizin de bilincindeyiz. İş dünyasında, teknolojik gelişme ve dijitalleşme ile birlikte,  iş yapma biçimleri, yönetim sistemleri, stratejiler, hedefler, göstergeler daima değişirler,

Böyle de olması gerekir, çünkü hepimizin bildiği gibi değişmeyen tek şey değişimdir.

Ancak tüm şirketlerde, Temel kimlik, genetik kod sessizce bir kenarda durur değişmez ve hiç bir yere gitmez. Bunun keşfedilip, değişim ve gelişimle senkronize edilmesi gerekir.

Zaman içinde piyasada değişim ve gelişime yönelik bazı akımlar olur, yeni yönetim modelleri, çalışma biçim ve yöntemleri ortaya atılır. Şirketler bunlardan kendilerine uygun gelenleri gündemlerine alıp değerlendirirler.

Biz de zaman içinde benzer akımlara uyarak şirketimizde, misyon, vizyon değerler çalışması yaptık.

Çalışmalar sırasında vizyon hariç, hiçbir şeyi tasarlamadık, çalışanlarımızla birlikte keşfe çıktık ve kuruluştan beri var olan ve bizi farkında olmadan yönlendirmiş olan değerlerimize ulaştık ve bunları yazıya dökerek belgeledik, kurumsallaştırdık. Değerlerimiz; insana duyarlılık, gelişime açıklık, akılcı güç, işe işyerine topluma saygı olarak ortaya çıktı ve kayıt altına alındı.

‘’Sağlığa sağlıklı hizmet verme  ‘’mottosunun ortaya çıkışı da şöyle oldu:

Yine bu çalışmalar sırasında, Santa Farma olarak topluma sağlık götürmek için hizmet verdiğimizi, aslında bunun için var olduğumuzu gördük. Bu hizmeti hakkı ile yerine getirebilmek için davranışlarımızın ve paydaşlarımızla tüm ilişkilerimizin de sağlıklı olması gerektiğini ve zaten kuruluştan beri bunu yaptığımızı tespit ettik.

Böylece değerlerimizi sağlıklı bir şekilde toplumla paylaşmayı ön gördük ve bütün bunları tek bir cümle ile ifade ettik,

Santa Farma ‘Sağlığa Sağlıklı Hizmet ’verir

Gerçekten, Santa Farma kuruluşundan beri 75 yıllık yoluna; çalışanına, tüm paydaşlarına daima saygılı ve duyarlı olarak, şirket ile ilgili kararlarını bilgi ile deneyimini birleştirip alarak, hedeflerini kaynaklarına göre belirleyerek, teknolojik  ve yönetsel gelişmelere  daima açık bulunarak ve de bir çevre dostu olarak devam etmiş ve bu günlere ulaşmıştır.

Geleceği de aynı ilkelerle ama değişim ve gelişime açık olarak kucaklamaya hazırlanmaktadır.

Özetle, gerçek başarı ve sürdürülebilirliğin, özü koruyarak, değişimi yakalamakta gizli olduğuna inanmaktayım

W- Birleşmiş Milletler Küresel İlkeler Sözleşmesi, 9. İlerleme Bildirimi Raporu’nu yayınladınız, sorumluluklarınız nelerdir ve bu konuda önümüzdeki yıllarda da öncülüğünüz devam edecek midir?

E.K.- Şirketimiz, Birleşmiş Milletler Küresel İlkeler Sözleşmesi’ni 26 Mayıs 2010 tarihinde imzalamıştır ve sözleşmenin 4 ana ilkesi doğrultusunda performansını her yıl düzenli olarak raporlamaya devam etmektedir.

Her yıl yayınladığımız ilerleme bildirim raporlarında, Birleşmiş Milletler Küresel İlkeler Sözleşmesi 4 ana başlığı altında yer alan İnsan Hakları, çalışma standartları, Çevre ve Yolsuzlukla Mücadele’ye dair tüm faaliyetlerimizi raporlamaktayız.

Bu ilkeler, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesine, ILO ‘nun çalışma hayatı ile ilgili Temel İlkelerine, BM’in çevre ve yolsuzluklarla ilgili Bildirgelerine dayanmaktadır.  

BM bildirgeleri, dünya barışını ve güvenliğini korumaya ve uluslararası ekonomik, toplumsal ve kültürel iş birliğini sağlamaya yöneliktir. Diğer uluslararası kuruluşlar da aynı amaçlara yönelik olarak faaliyet göstermekte olup referans noktası olarak BM bildirgelerini esas almaktadırlar. Bu kuruluşlarda yıllardan beri bulunduğum için, amaçlarının toplum için ne kadar yararlı ve gerekli olduğunu biliyor ve inanıyorum

Bu nedenle başta kendi şirketim olmak üzere tüm şirketlerin bu bildirgelere ve ilkelere uymalarını istiyor ve umuyorum.

Küresel İlkeler Sözleşmesi, iş dünyasını; çevreyi, insan haklarını korumaya ve yolsuzluğu önlemeye, çalışma standartlarını iyileştirmeye davet etmektedir. Zaten hepimizin yapması gereken budur diye düşünmekteyim

Santa Farma, yeni kurduğu çevre dostu üretim tesisi ile çevreye zarar vermeden üretim faaliyetine devam etmekte olup, yapılan tüm ulusal ve uluslararası denetimlerden başarı ile geçmektedir. Şirketimizin çalışanlarına ve diğer paydaşlarına gösterdiği saygı toplum ve sektör tarafından bilinmektedir.

İnsana saygı ödülü 2011 yılından beri, üst üste 9 defa şirketimize verilmiştir. 75 yıllık geçmişimizde yolsuzlukla ilgili herhangi bir dosyamız bulunmamaktadır ve asla olmayacaktır. Şirketimizde çalışanlarımız arasında ayrımcılık yapılması düşüncesi aklımızdan bile geçmemiştir ve de geçmeyecektir.

Bu bağlamda dikkatle takip edip uyguladığımız sosyal sorumluluk projelerimiz bulunmaktadır.

Örneğin;

  • Unutma Seni’ projemiz Alzheimer Derneği ile birlikte yürütülmektedir
  • Maraton koşu ekibimiz sağladığı fonla gündüz yaşam evi için fon sağlamıştır
  • Hayata Sarı Not Bırak ‘projemiz.’’Viral Hepatitle Savaşım Derneği‘’ile birlikte yürütülmektedir. Bu projemiz Altın Örümcek Jüri Özel Ödülünü almıştır.
  • Zaman Zaman orman ağaçlandırılmalarına da destek verilmektedir.

Bu gibi sosyal sorumluluk projelerimiz artan bir şekilde önümüzdeki yıllarda devam edecektir. Özellikle çevre ve insan sağlığına yönelik projeler odak noktamızı oluşturmaktadır.

W- Köklü firmanın ve sektörün duayeni olarak “Beceri eksikliği şirketler için büyük sorun” ifadeniz olmuştu, sektöre yönelik tavsiyelerinizi alabilir miyiz?

E.K.- Bu konu sadece sektöre yönelik bir sorun değildir. Günümüzde Dünya ekonomilerinin en büyük sorunu haline gelmiştir. Sorun da çözüm de bu genel çerçeve içinde mütalaa edilmelidir. Tarih boyunca tüm teknolojik gelişmeler, bazı meslekleri ortadan kaldırmış ve bazı yeni mesleklerin ortaya çıkmasına neden olmuştur.

Bu geçiş dönemlerinde toplumlar büyük sıkıntılar yaşamışlardır. Çünkü bu değişimin çıktısı daima ortaya çıkan işsizlik sorunu olmuştur. Teknolojik gelişme ve yeni buluşlar zaman içinde hızını çok arttırmıştır.

Örneğin, Sanayi 4.0, dijitalleşme, yapay zeka vb gibi değişim ve gelişimler iş dünyasını zorlamaya başlamıştır.

Yeni teknolojilere yatırım yapan veya yapmak isteyen işverenlerin bu teknolojileri kullanacak eleman bulma sıkıntısı dünya ekonomilerinin temel sorunları arasına girmiştir.

Bu konu ile ilgili olarak ILO ve IOE‘nin müşterek hazırlamış olduğu bir raporda önemli bulgular bulunmaktadır. Rapor kapsamında yapılan anket sonuçlarında beceri eksikliğinin şirketler için çok büyük sorun olduğu ortaya konmuştur. Ankete katılan şirket yöneticilerinin %78’i okulların bu eğitim programları ile işverenlerin ihtiyaçlarını karşılayamayacaklarını ifade etmişlerdir. Yine ankete katılan KOBİ’lerin %84’ü nitelikli eleman ihtiyaçlarının karşılanması için eğitim programlarının güncellenmesini istemişlerdir.

Bu hızlı teknolojik gelişmenin en önemli olumsuz çıktısı biraz önce de değindiğim gibi maalesef işsizlik olmaktadır. Şu anda Uluslararası İşveren ve İşçi Örgütlerinin en önemli gündem maddelerinden birini bu sorun oluşturmaktadır.

Bu konu G20’nin de gündemine girmiş çözüm önerisi ise B20 ve L20 tarafından ‘’iş başında eğitim’’ olarak gelmiştir. Bu öneri, Uluslararası İşveren Teşkilatı IOE ve OECD nezdindeki, İş Dünyası ve Endüstri Danışma Komitesi BIAC ‘ı harekete geçirmiş ve Küresel İş Başında Eğitim Ağı (GAN)  ILO’nun desteğini alarak 2013‘ de kurulmuştur.

GAN‘ın Türkiye bağlantısı TİSK tarafından sağlanmıştır. Paydaşları Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı, TİSK, Milli Eğitim Bakanlığı ve İş kur‘dur.

GAN Türkiye ağına 21 şirket üye olmuştur. Bu şirketler, gençlere iş başında eğitim ve istihdam imkanı sunmakta ve şirketler arası iyi uygulamalar paylaşılmaktadır. Hâlihazırda Türkiye de iş başında eğitim iki şekilde yapılmaktadır.

Birincisi, Mesleki Eğitim Kanunu kapsamındaki çıraklık ve işletmelerdeki mesleki eğitim programlarıdır (çırak, staj, beceri eğitimi ile tamamlayıcı eğitimler bu kapsama girmektedirler) Bu kapsamdakilere verilecek ücretler Mesleki Eğitim Kanununda belirlenmiştir. İkincisi ise iş kur’un yürüttüğü işbaşı eğitim programlarıdır. Bu uygulama istihdam teşvik paketinin çok iyi bir uygulamasıdır. Bu programı uygulayan işverenlere İş kur tarafından maddi destek verilmektedir.

Bir başka eğitim modeli ise hayat boyu öğrenme modelidir.

Hayat boyu öğrenme; okul,  yaş, statü ve eğitim seviyesi ile sınırlı kalmadan öğrenmenin her mekanda, hayatın her alanında sürdürülebilecek bir eğitim modelidir. Henüz yeterince yaygınlaşmamıştır ama 11. kalkınma planında projelendirilmiştir. Teknolojik değişim artan hızla devam ettikçe, hayat boyu öğrenme de devam etmek zorunda olacaktır.

İş başında eğitim ile hayat boyu öğrenme, endüstriyel ilişkiler mekanizmasının üç aktörü tarafından benimsenmeli ve uygulanmalıdır.

Tek bir sosyal tarafın yüklenebileceği boyutta bir proje değildir.

W- Size göre “Pandemi“’den sektör olarak ne gibi dersler ve ödevler çıkarmalıyız?

E.K.-Bu salgın dünyanın şimdiye kadar görmediği, yaşamadığı boyutta ve özellikte bir salgındır. Tüm dünya toplumlarının sosyo-ekonomik dinamiklerini hiç ayırım yapmadan etkilemiş ve etkilemeye de devam etmektedir. Tarihte yaşanan salgınlardan farkı inanılmaz derecede bulaşıcı olmasıdır.

Küresel ekonomilerdeki iletişim ile mobilitenin çok hızlı olması ve halen aşı ve tedavisinin bulunmamış olması, salgını ve tahribatını maalesef daha dramatik hale sokmaktadır.

Konuyu sadece ilaç sektörü olarak değil sağlık sektörü ile birlikte değerlendirmek gerekir diye düşünmekteyim.

İlaç sektörünün stratejik bir sektör olduğu tüm dünya toplumları tarafından bilinmekte ve kabul edilmektedir. Süje’si İnsan ve insan sağlığı, Obje’si İse İlaçtır.

İnsanlara hizmet süreci, doğumdan önce başlar ölüme kadar kesintisiz devam eder. Faaliyet alanı geniş kapsamda insan sağlığı ve tabiattaki bitkiler dahil diğer bütün canlılardır. Sektör tarihten önce de vardı tarihten sonrada varlığını vazgeçilemez bir şekilde devam ettirmektedir.

Bu arada, şunu da kabul etmemiz gerekir ki ilaç şirketleri de sonuç olarak iktisadi birimlerdir ve diğer sektör şirketleri ile birlikte aynı piyasa koşullarına tabidirler. Dolayısı ile salgının neden olduğu ekonomik krizden nasiplerini almaktadırlar.

Piyasa koşullarından, aynen diğer şirketler gibi etkilenmektedirler ve bir ayrıcalıkları bulunmamaktadır.

Ancak bir konuda ayrıcalıktan bahsedebiliriz. O da toplum sağlığına verdiği sağlık taahhüdünü yerine getirebilmek için kar etmese bile, diğer şirketlere göre göreceli olarak, varlığını sürdürme zorunluğudur.

Pandemi’nin neden olduğu küresel ekonomik krizde şirketlerin kar beklentilerini erteleyip ayakta kalma çabası gösterme kervanına ilaç şirketlerini de dahil etmek gerekmektedir.

Bu salgın pek tabii olarak sadece ilaç sektörüne değil tüm sektörlere ve toplumun tüm dinamiklerine çok önemli mesajlar vermiştir. Tüm dünyanın dersini aldığını ümit etmekteyim.

En önemli nokta bence, 1990 yılında başlayıp 30 yıllık mazisi olan küreselleşme sürecinin sorgulanmasına yol açmış olmasıdır. Küresel ekonominin önemli bir aktörü olan ÇİN ana üreticiler nezdinde güven kaybına uğramıştır. İlaç sektörü dahil diğer tüm ana üreticiler Çin’in baş aktörü olduğu küresel tedarik zincirine alternatif çözümler arayışına girmişlerdir. Tedarik zincirinde, yakın coğrafyadaki veya ulusal sınırlar içindeki potansiyel  lokasyonlar  ana üreticilerin gündemine alınmıştır. Şimdiye kadar şirketlerin önemli bir stok politikası olan sıfır stok politikası (J.İ.T) sorgulanmaya başlanmıştır.

Bu trend ilaç sektörü için çok önemlidir.

Çünkü potansiyel pandemiler için ilaç sektörünün daima hazırlıklı olma zorunluğu net bir şekilde ortaya çıkmıştır. Covid-19, ilaç şirketlerini olası bir yeni pandemi için, ürün gamlarını yeniden gözden geçirmeye zorlamıştır. İlaç şirketlerinde AR-GE Yatırımlarına ayrılan bütçeler bundan sonra büyük artış gösterecektir.

Tüm Dünya ülkeleri pandemi nedeni ile Sağlık sektöründe korumayı sağlayan, ilaç tedavisini kolaylaştıran tıbbi malzeme ve teçhizatının önemini, dramatik bir şekilde anlamıştır. Bu alan stratejik bir yatırım alanı durumuna gelmiştir.

Salgın Küreselleşmeyi sorgulatırken ulusallaşma eğilimi, başta AB ülkeleri olmak üzere pek çok ülkenin sosyo-politik gündemine oturmuştur. Her türlü sanayi üretim merkezlerinin ülkelerin, kendi ulusal sınırları içine çekilmesi tartışılmaktadır.

Ulusallaşmanın, devlet denetim ve müdahalesini getirebileceği de bilinmektedir. Bu eğilimin, içinde bulunduğumuz günlerde önemi büyüktür. Çünkü, aşı ve tedavi ile ilgili çalışmalar ilerledikçe, bunların adil dağıtım yöntemleri şimdiden tartışma konusu olmaktadır.

Sağlıkta etik ön plana çıkmıştır.

Güçlü ekonomiler şimdiden potansiyel aşı ve ilaç için bazı ilaç şirketleri ile anlaşma yapmışlardır. Ancak Salgından etkilenen gelişmekte olan ülkelerin aşı ve ilaca erişimlerinin nasıl sağlanacağına dair bir plan henüz dünyanın gündeminde yeterince yer alamamıştır.

Bazı tıp otoriteleri, bunun bir kamu planlaması ile çözülebileceğini ileri sürmektedirler. İşte ulusallaşma trendi sonucunda ortaya çıkabilecek devlet müdahalesi bu gibi konular üzerinde olabilecektir.

Ayrıca, Dünya Sağlık Örgütü etki alanında oluşturulmuş GISRS (küresel influenza sürveyans ve müdahale sistemi) gibi tarafsız bir bilim kuruluşu yapılandırılarak, Covid19 aşı ve ilaç’larının dağıtım planları organize edilebilir diye düşünülmektedir. Pandeminin Dünya ya verdiği esas mesaj ekolojik denge ile oynamanın sonuna gelindiğine yönelik mesajdır.

Dünya Sağlık Örgütü 2 Mayıs 2020‘de yayınladığı bildiride virüsün doğal kaynaklı olduğunu açıklamıştır. Bu başka doğal kaynaklı virüslerin ortaya çıkabileceğinin mesajıdır.

Bütün bunlar doğaya sahip çıkmamız ile ilgili son mesajlar ve ihtarlardır. Tüm toplumların bunları dikkatle takip edip değerlendirmesi gerekmektedir.

W- Duayenimiz Erol Bey değerli görüşlerinizi paylaştığınız için şükranlarımızı sunarız