Ana Sayfa İlaç İlaç Stratejik Bir Ürün!

İlaç Stratejik Bir Ürün!

İlaç Stratejik Bir Ürün!

Malatya Eczacılar Odası Başkanı Tahir Özelçi ile Türkiye’nin yerli ilaç üretiminde hangi noktada olduğunu, ilaç sanayisini geliştirmek için Eczacılar Odası olarak neler yapmaları gerektiğini, alternatif tıbbı, ülkemizdeki ilaç depolarını, e-reçete sistemini ve daha fazlasını konuştuk. İlacın stratejik bir ürün olduğuna ve ilaç sanayinde yerli üretime dikkat çeken Başkan Tahir Özelçi, olağanüstü durumlarda, savaşlarda, yabancı ilaç firmalarının çekilme ihtimaline karşın, ilaç üretiminin de yerli sermaye ile desteklenmesi gerektiğine vurgu yaptı

>>Rahime Gül Erbaş’ın Röportajı
Yerli ilaç üretiminde Türkiye ne durumda, yeterli seviyede kendi ilacımızı kendimiz üretebiliyor muyuz?
Yeterli seviyede ilaç üretemiyoruz. Zaten bizim örgüt olarak ve eczacılar olarak sürekli eleştirdiğimiz bir noktaydı bu. İlacın stratejik konumda olan bir ürün olduğumuza inandığımız için, ilacın Türkiye’de yerli kaynakla, yerli sermaye ile üretilmesi ve bunu desteklenmesi gerektiğini söylüyorduk. Ama süreç içerisinde geçmişe baktığımızda yerli ilaç sanayi sürekli evliliklerle birlikte hisselerini yabancılara satıldı. Yaklaşık yüzde 30-40 civarında ise ilaç sanayi bu yüzde 10’lara kadar düştü. Hatta yok denecek seviyelere kadar geldi.  Belli başlı bildiğimiz bir Abdi İbrahim, bir de Berko İlaç kaldı. Stratejik önemi olan Allah göstermesin yarın öbür gün herhangi bir savaş durumunda veya bir kıtlık durumunda yabancı ilaç firmalarının Türkiye pazarından çekildiklerini düşündüğünüzde insanlarımızın sağlığını idame etmemiz sağlıklı bir toplum yaratabilmemiz mümkün gözükmüyor. Bu nedenle hükümetimiz son zamanlarda son 6 ay içerisinde Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı ile Sağlık Bakanlığı ortak bir strateji planı geliştirerek yerli sermayeye çok büyük katkılar sağlamayı vadettiler. Hatta yerli sermayenin teşvik edileceğini, hibeler yapılacağı ve ürettiği aşı, ilaç, kanser ilaçlarının devlet tarafından alım garantisinin verileceğini beyan ettiler. Bunu biz memnuniyetle izliyoruz. Kısa bir süre sonra bunun semeresini görmeye başlayacağız. Nitekim ulusal kanallarda artık ilacımızı kendimiz üretiyoruz diye bazı firmalar reklamlar bile vermeye başladılar. Kısa bir sürede yerli ilaç sanayi de hak ettiği seviyeye gelecek ve kendi üretimini Türkiye’de yapacak bir pozisyon alacak. Ama bu bir süreç alacaktır mutlaka.
Eczacılar Odası olarak Türkiye’deki ilaç sanayini geliştirmek için neler yapmalısınız?
Türk Eczacılar Birliği ve Ecza Kooperatifleri artık ilaç üretim konusuna bizzat girmeli ve üretim alanında da olmalılar. Çünkü Türk Eczacılar Birliği yaklaşık 30 bin eczacıyı temsil eden büyük bir kuruluş.  İlacın da tek profesyonelinin eczacılar olduğunu düşünürsek sahada, üretim alanında mutlaka eczacıların olması gerektiği, eczacıların olduğu üretim koşullarının daha iyi olacağı ve halk sağlığı için büyük fayda getireceğini düşünüyorum. Aynı zamanda eczacılarımızın bir kuruluşu olan ecza kooperatifleri onlar da ilaç üretiminde söz sahibi olmalı ve biran önce onlar da yerli ilaç üretmeye başlamalı. Bunu da Türkiye pazarına akabinde de yabancı pazarlara sunmalı diye düşünüyorum.
Eczacılığın karşısında alternatif tıp diye bir kavram var, geçtiğimiz günlerde alternatif tıbbın önemli isimlerinden bir doktoru kaybettik. Siz bu konu hakkında neler söylersiniz?
Alternatif tıp çok önemli bir alan. Bitkilerle tedavi mutlaka ilaçla tedavinin yanında takviye olarak hastalarımıza sunulması gereken bir tedavi yöntemi. Geçmişe baktığımızda bin yıldır bizim toplumumuzda bitki ile tedavinin süre geldiğini ve devam ettiğini görmekteyiz. Son zamanlarda bitki ile tedavi bu işin uzmanı olmayan kişiler tarafından merdiven altında üretilen içiresinde ne olduğu belli olmayan, internette bol bol reklamlar vererek veyahut da ne olduğu bellisiz bazı TV kanallarında reklamlar vererek insanların sağlığını riske eder duruma geldi. Hatta hepimiz yaşıyoruz. Bazen ulusal medyaya da çok sık düşüyor zayıflama ilacından hayatını kaybetti, kanser ilacını diye kullandı hayatını kaybetti, kalp ilacı diye kullandı damarları tıkandı kalp krizinden öldü. Bu gibi çok haberler yansımakta dolayısı ile bu ürünlerin profesyonel kişiler tarafından bir danışmanlık hizmeti olarak verilerek halkımıza sunulması gerekiyor. Bunun diğer bir bacağı da gıda takviyesi olarak görülseler de Avrupa Birliği ülkelerinde olduğu gibi bunların üretimi kontrolü ve denetlenmesi mutlaka sağlık bakanlığına bağlanmalı.  Bu ilaçların denetlenmesi Tarım Bakanlığında. Tarım bakanlığında ne kadar bunlar denetlenebiliyor, bunlar direk insan sağlığını ilgilendiren ürünler. Dolayısı ile toksin olabilir, zehirli olabilir, içerisinde ki etken madde miktarı eczacılıkta bize okula başlar başlamaz söyledikleri bir söz vardır; İlaç yeterli dozda ve uygun yerlerde kullanıldığı zaman ilaçtır yoksa bir zehirdir. Bunların profesyonel kişiler tarafından hastalara sunumu ve profesyonel kişiler tarafından da üretimi gerekiyor. Bu ilaçların İlaçların ruhsatlandırmasını da mutlaka ve mutlaka sağlık bakanlığı tarafından yapılması gerekiyor. Tarım bakanlığı bir ay içerisinde bu ürünlerin ruhsatını yapabiliyor, adlandırabiliyor ve üretimine izin verebiliyor. Bütün Türkiye de bir ürün kirliliği oluşuyor. Hangi ürünün neye yaradığı, ne derece başarılı olduğu, sağlığa ne hizmetler ettiğini artık biz bilemez duruma geldik. Sağlık bakanlığı ve Türk eczacılar birliği ile birlikte ortak bir proje geliştirilerek sağlık bakanlığı onaylı bu tür bitkisel ürünlerin, gıda takviyelerinin satışının faydalı olabileceğine ama sadece eczanelerde eczacı danışmanlığında faydalanabileceğini, ayrıca tıp fakültelerimizi de alternatif tıp, bitkisel tedavi diye bir ders konumlandırılarak hekimlerimiz tarafından da reçete edilmesinin sağlanmasının çok uygun olacağını düşünüyoruz.
İlaçlara gelen zamlarla birlikte ecza depoların ilaçları dağıtmaması, piyasada ilaç bulamama gibi sorunlar yaşadık, ilaç depolamada Türkiye hangi konumda?
Geçmişte ilacın piyasada olmaması ile ilgili çok büyük bir sıkıntı yaşadık. Bunun ana nedenlerinden birisi Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumu tarafından daha önce sağlık bakanlığı tarafından belirlenen ilaç Fiyat Kararnamesi idi. ilaç Fiyat Kararnamesi zam alacak ürünün 45 gün önceden ilan edilmesini öngörüyordu. 45 gün önceden zammı ilan ederseniz zammı alan firmalar ürünlerini kendi depolarında stoklayarak ne dağıtım kanallarına ne de eczanelere ulaştırmıyorlar, zammın yürürlüğe girmesini bekliyorlar. İnsan hayatı gibi hayati öneme haiz bir konu da ilacın depolanması ve stoklanması çok etik değil, ahlak dışı bir şey. Eczacı odakları olarak ve Türk eczacılar birliği olarak fiyat kararnamesinin yanlış oldugunu45 gün önceden ilan edilmemesi gerektiğini, maksimum 5 gün öncesinden ilan edilmesi gerektiğini ve firmalar tarafından hemen uygulanması gerektiğini beyan ettik.  Türkiye İlaç ve Tıbbı Cihaz Kurumu da bu çağrımıza cevap verdi. Bundan sonra ilaç fiyat aldığı zaman 5 gün öncesinden ilan edilecek ve bir daha sanırım piyasada ilaç yokluğu diye bir şey ile karşılaşılmayacak. Bazı kanser ilaçları gibi özellikli ilaçların, hayati önemse sahip ilaçların piyasa da bulunmamasının bir sebebi de Türkiye’nin ilaç fiyatlandırma politikasından kaynaklanmaktadır. İlaç fiyatlandırma politikamız AB ülkelerinden en ucuz 10 tanesinden 2 tanesini seçerek ortalaması bulunarak saptanan bunun da yüzde 20 daha aşağısı alınarak saptanan bir fiyattır. Yeni gelişen moleküller ve kanser ilacı gibi hayati öneme sahip ilaçlar Türkiye pazarında ucuz bir fiyatlandırma aldığı için ithalatçı firmalar tarafından ithal edilmemekte, ülkemize girişi yapılmamaktadır. Bu tür ilaçların yokluğunun sebebi de bizim ilaç fiyat politikamızdan kaynaklanmaktadır. Son zamanlarda Türkiye Eczacılar Birliği bu ilaçları dışarıdan temin etme yoluna gidiyor, halkımıza ulaştırıyordu. Ama SGK postane, PTT yolu ile ilaçları getirteceğini duyurdu. İnsan hayatını direk etkileyecek ilaçların kargo yolu ile getirilmesi soğuk zincire uyulmadan veya stabilite şartlarına uyulmadan getirilmesi ve hiçbir danışmanlık hizmeti olmadan hastaya direk ulaştırılması ilerde telafisi çok daha güç durumlara sebep olabilecek ve insanlarımızın hayatını riske atacaktır. İlaç kargo ile veya danışmanız şekilde sunulacak bir ürün değildir. Hastanede doktorlarımızın, eczacı danışmanlığında ve stabil koşullarda mutlaka kullanılması gereken bir üründür.  Bu nedenle bu uygulamadan da bir an önce vazgeçilmesi gereklidir.
Eczanelerde e-reçete uygulaması devam ediyor. E-reçete de istenilen düzeyde uygulama yapılıyor mu?
E reçete uygulaması bizim örgüt olarak desteklediğimiz, tasvip ettiğimiz ve arkasında durduğumuz bir uygulama. Ama maalesef biz Malatya olarak Türkiye standartlarının biraz gerisindeyiz. Hekimlerimiz biraz da yoğunluktan dolayı e-reçete üretmeme yoluna gidiyorlar. Bunu aile hekimlerinde değil de hastane ve araştırma hastanesinde çok sık rastlıyoruz. Acili anlayabiliriz o anda yoğundur, e-reçete üretemeye bilir, manuel, kâğıt reçete üretebilir. Ama bilhassa poliklinik yapan hekimlerimizin e-reçete üretmesinde fayda var. Çünkü e-reçete ilacın güvenli bir şekilde eczaneye ulaşmasını ve hastaya da güvenli bir şekilde verilmesini sağlıyor. Yazılım koşullarını, hataları minimuma indirgeyen bir uygulama. Ama maalesef ilimizde yeterli düzeyde uygulanmıyor. Bizim isteğimiz yüzde 90-95’ler düzeyine erişmesi ama şu anda biz yüzde 50-60 civarlarında dolaşıyoruz. Bizim de rahatsız olduğumuz bir konu. Geçmişte Kamu Hastaneleri Genel Sekreteri ile birlikte bu konuya eğildik. Yüzde 70 civarlarına çıkardık. Ama şu anda istediğimiz düzeyde değil. Bu konuda da çalışmaların yapılması gerektiği kanaatindeyim.
Akılcı ilaç kullanımı konusunda hangi noktadayız, halkımız bu konuda ne kadar bilinçli?
Son zamanların çok speküle edilen bir konusu akılcı ilaç kullanımı. Akılcı ilaç kullanımını örgüt ve oda olarak destekliyoruz. Bu konuda sürekli çalışmalarımız oluyor. Geçmişe baktığımız zaman Malatya eczacı odası ‘Akıllı Çocuk Akılcı İlaç Kullanır’ diye 64 ilköğretim okulunda bir eğitim sunduk. Akabinde de okullar ‘Sağlıkta yarışıyor’la bunu taçlandırarak çocuklarımızın daha ilköğretim seviyesinde ilaç kullanımı ile ilgili bilgiler edinmesini sağladık. Maalesef ülkemizde sağlık okuryazarlığı istediğimiz düzeyde değil. AB ülkelerinde sağlık okuryazarlığı yüzde 70 civarlarında iken ülkemizde yüzde 10-15 civarında. Yani biz kullandığımız ilacı bilmiyoruz, tanımıyoruz, kullanma şekillerini bilmiyoruz. Bu nedenle eczacılarımıza çok büyük görevler düşüyor. Onların danışmanlığında ilaç nedir, nasıl kullanılır, hangi şartlarda saklanır, soğuk zincir ilaçlar nelerdir bunları halkımıza çok iyi bir şekilde izah edilmesi. İlacın mutlaka ve mutlaka doktor ve eczacı tavsiyesi ile kullanılması gerektiği eş, dost, akraba tavsiyesi ile kullanılmaması gerektiği, bilhassa antibiyotik kullanımına çok dikkat edilmesi gerekiyor. Dünyada artık yeni bir antibiyotik molekülü çıkmıyor, gelişmiyor. Elimizdeki mevcut antibiyotik moleküllerine karşı da vücudumuz bir direnç kazanırsa ilerde enfeksiyonları tedavi edemeyecek duruma geleceğiz. Antibiyotiklerin tamamına nerede ise direnç gelişti. Sağlık bakanlığımız Beta testi diye bir testle antibiyotik sınırlandırmaya ve beta testinden sonra pozitif çıkarsa kullanılması için Aile Hekimliklerine ve devlet hastanelerimiz dağıttı. Biz de bunu destekliyoruz.  Tedbir olarak yaklaşık bir yıldır eczanelerimizde reçetesiz antibiyotik satışı yapmıyoruz. Halkımızdan beklentim eczanelerimiz bu konuda sıkıştırmamaları, çünkü eczacılarım görevleri gereği ve okudukları akademik bilgileri gereği artık reçetesiz antibiyotik satmayacaklar. Hekimlerine gidip eğer antibiyotik kullanmaları zorunluysa reçete ettirip gelip eczanelerimizden temin edecekler. Grip gibi viral hastalıklarda antibiyotik kullanımı çok tavsiye edilmeyen bir durum.
İlaç alımı noktasında vatandaşlar arasında istismarlar yaşanıyor mu, vatandaşlar ilaçları usulüne uygun alınıyor mu?
2005 yılından itibaren SSK’nın da Sosyal Güvenlik Kurumuna devri ve yeşil Katlıların da sitemin içerisine girmesi ile birlikte SGK Medula Sistemi ile ilcaları karşılamaya başladı. Buradan hastaların ilaçları günü gününe takip ediliyor. Gününden önce ilacı yazdırdıkları zaman sistem elinizde ilaç var bu ilacı alamazsınız diyerek uyarı veriyor. Medula Sistemi ile bunu yenmiş durumdayız. Hiç kimseye ihtiyacından fazla ilacı almıyor. Alan vatandaşlarımızdan da odamızda her yıl aralık ayında miadı geçmiş ilaçların bertarafı ile ilgili bir düzenleme yapıyoruz. Hem odamızda hem eczanelerimizde o ilaçları topluyoruz.  İlaçlar çevreye atıldığı zaman bir kimyasal olduğundan dolayı kanser ve benzeri hastalıklara sebep olabilecek çevresel faktörler oluşuyor. Odamızda toplayın Ankara’da veya Kocaali’de ilaç bertaraf merkezleri var, orada imhasını sağlayarak ilacın çevreye zarar vermesini engellemiş oluyoruz. Ama halen halkımızda şu bilinç vardır buzdolabını açtığınız zaman ilaçlarla doludur o dolap, onlardan 2 tanesini kullanmıştır 3. sünü kullanmamıştır. Halkımıza çağrım bilhassa antibiyotikte doktorun önerdiği güne kadar ilacınızı bitirin eğer bitirmezlerse yarım bırakırlarsa orada bir direnç gelişecek bir bağışıklık gelişecek dolayısıyla ilerde o antibiyotikten fayda görülemeyecek. Antibiyotiği mutlaka tedavi sürelerine kadar kullansınlar iyileştim diye düşünmesinler.

http://www.malatyasonsoz.com.tr/haber-42313-Ilac_Stratejik_Bir_Urun.html