Ana Sayfa Manşet Dünya örnekleri incelendiğinde mükemmel diyebileceğimiz bir model yoktur.

Dünya örnekleri incelendiğinde mükemmel diyebileceğimiz bir model yoktur.

W- AHEF Başkanı Dr. Akif Emre EKER ile aile hekimliği sistemi özelinde söyleşi gerçekleştireceğiz, öncelikle Dr.Akif Bey sizi kısaca tanıyabilir miyiz?

A.E.-  1966 yılında Kahramanmaraş ilinde doğdum. İlk, orta ve lise öğrenimimi Ankara ‘da tamamladım. 1 yıl Gazi Üniversitesi İktisat fakültesinde okuduktan sonra Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesini kazanarak Tıp eğitimimi 1992 yılında tamamladım. Evli ve 2 çocuk babasıyım. Mecburi hizmet ve Askerlik görevlerim sonrası Ankara ili Gölbaşı ilçesinde her basamakta çalıştım. Halen de aynı ilçede aile hekimi olarak görev yapıyorum.

W-AHEF’in yapısı, üye sayısı ve çalışma grupları hakkında bilgi alabilir miyiz?

A.E.- Aile Hekimleri Dernekleri Federasyonu 2008 yılında 8 il derneğinin bir araya gelmesiyle kurulmuş 10 yıllık bir federasyondur. AHEF – Aile Hekimleri Dernekleri Federasyonu; Türkiye çapında örgütlenmesini tamamlamak üzere olan, şu ana kadar 70 ilde örgütlenmiş ve yaklaşık 14 bin üyesi olan sağlık alanının en büyük sivil toplum kuruluşlarından birisidir.

AHEF ‘in vizyon ve misyonuna bakacak olursak; Türkiye’deki aile hekimlerini dernekleri aracılığıyla tek çatı altında toplayarak, ulusal ve uluslararası platformlarda temsil etmeyi, Aile Hekimlerinin haklarını korumayı ve geliştirmeyi görev edinerek, sosyal, bilimsel, ekonomik ve hukuki olarak en iyi koşullarda, çalışmalarını sağlamayı hedefleyen bir yapıyız. Bunun yanında da; aile hekimliği uygulamasını yönlendirmeyi ve oluşan sorunların çözümüne hizmet verdiği toplumun sağlığını da dikkate alarak katkıda bulunmayı, faaliyetlerini uluslararası normlar, etik ilkeler ışığında, şahıslardan ve siyasi kurumlardan bağımsız bir şekilde, yasal sınırlar çerçevesinde yerine getirmeyi görev edinen bir federasyondur.

Yeni seçilen AHEF Yönetim Kurulu olarak bizler, yeni bir bakış açısı, plan ve projelerimiz ile cesur ve öncü girişimlerimizle meslektaşlarımız için ve  80 milyon vatandaşımızın daha sağlıklı ve daha mutlu olması adına hayatlarına dokunmayı başarabiliyoruz.

AHEF olarak en büyük amacımız; Ülkemizdeki Aile Hekimliği uygulamasını Dünya’da “Birinci Basamak Sağlık Hizmeti” olarak model alınan bir noktaya getirmek ve bu konuda söz sahibi olmaktır.

W- Ülkemizdeki durumu görebilmek adına ASM ve birim sayısı, ortalama birime düşen nüfus ile poliklinik sayıları vb makro verileri ve yorumlarını alabilir miyiz?

A.E.- Şu an için ülkemizde bulunan ASM sayısı tam olarak 7.770 adettir. Bunların bir kısmı kamu binası olmakla beraber büyük kısmı ‘’sanal asm ‘’ diye nitelendirdiğimiz kiralanan merkezlerdir. Aile hekimliği birim sayısı 25.256 birimdir. Ancak aktif olarak görev yapan aile hekimi sayısı 23 bin civarındadır. Yani ülke çapında halen 2 bin civarında boş birim bulunmaktadır. Sağlık Bakanlığı’nın 2023 yılı projeksiyonunda bu sayının 40 bin olması planlanmaktadır. Yeni açılan birimlerle birlikte aile hekimlerine kayıtlı nüfusların ortalaması her geçen gün düşmektedir. Şu an için Türkiye ortalaması 3.500 ‘ün de altına inmiştir. Her ne kadar bu bile kabul edilebilir rakam olmasa da mevcut ödeme sözleşme yönetmeliği ile nüfus düşüşüne bağlı gelirlerimizde azalmaktadır.

2016 yılında 22 bin olan aile hekimleri yaklaşık olarak 210 milyon poliklinik hizmeti vermiştir. Yani hekim başına üretilen iş yani ortalama müracaat sayısı 9.54 tür.

Bugün bir aile hekimi ortalama olarak günde 45 poliklinik yapmaktadır.

W-Örnek olarak takdim edilen İngiltere aile hekimliği ve sağlık sistemi(NHS) özellikle finansman konusunda sıkıntılar yaşamakta, aile hekimliği sistemi açısından ülkemizdeki uygulamanın geliştirilmesi gereken yönleri nelerdir ve dünyada örnek olacak başarılı bir ülke var mıdır?

A.E.- İkinci Dünya savaşından sonra Aile hekimliği uygulaması Dünya üzerin de farklı ülkeler de farklı biçimlerde ( ülkelerin kendi sosyokültürel, coğrafik, demografik ve ekonomik durumlarına göre) uygulanmaya başladı. Bu uygulamalar için de farklı ödeme ve çalışma planları bulunmaktadır. Ama uygulamanın belli başlı kökleşmiş olduğu ülkelerde Aile hekimliğinin temel evrensel değerlerinden ve kurallarından ödün verilmeden uygulanmaktadır. Dünya örnekleri incelendiğinde mükemmel diyebileceğimiz bir model yoktur.

Her sistem kendi içinde çeşitli sorunlara ve problemlere sahiptir. En az sorunlu diyebileceğimiz uygulamalarda sağlık otoriteleri ve saha çalışanları STK ile birlikte planlamaları ve uygulamaları birlikte görüşüp karar verip uygulamaktadırlar. Bu uygulamaları hepsinde hizmete ulaşanlar kadar hizmeti verenlerinde sorunları ve memnuniyeti gözetilmektedir.

İngiltere’de Aile Hekimliği sisteminin temelleri oldukça eskiye dayanıyor ve bu işin en fazla oturduğu ülkelerden biri konumunda. Ulusal Aile Hekimliği Kurumunun kurulması 1844 yılına dayanıyor. Aile hekimliği hizmetleri büyük oranda ‘’serbest sözleşmeli doktorlar’’ tarafından sağlanmaktadır.  Diş sağlığı ve mümkün olan yerlerde göz sağlığı hizmetleri ise hizmet başı ücretlendirilerek verilir. Genel pratisyenler tarafından kendilerine kayıtlı hastalara (bazen kayıtlı olmayan kişilere) verilen sağlık hizmetleri ‘’genel tıbbi hizmetler’’ olarak adlandırılmaktadır.

Sağlık otoritesinin ödediği miktarın dışında hastalar herhangi bir ödeme yapmamaktadır. Temel sağlığa ayrılan ödeneğin %30’u genel tıbbi hizmetlere yani birinci basamak uygulamalarına harcanmaktadır. Bütün sağlık harcamaları, genel bütçeden vergi gelirleri ile karşılanmaktadır. Hastaların birinci basamak sağlık hizmetine erişiminde parasal bir engel bulunmamaktadır.İngiltere’de Yıllık doktor başvurusunun %95’i genel pratisyenlere olmaktadır. Bunların da %90’ının tedavisi baştan sonuna kadar genel pratisyen tarafından tamamlanmaktadır. Bir hasta ortalama yılda 5 defa aile doktoru ile görüşmektedir. Bu görüşmelerin %12’si hastanın evinde, diğerleri ise ofiste veya telefonla gerçekleşmektedir. Her bir genel pratisyenin yılda 1.800 kayıtlı birey ile toplam 9.000 görüşme yaptığı görülmektedir. Genel pratisyenler tek başına çalışabilecekleri gibi, diğerleri ile birleşerek grup çalışması da yapabilirler.

Sevk uygulaması zorunludur. Ve genel pratisyenlerden onay almadan acil haller dışında hastanelere başvuru yapılamamaktadır.

Şu an için İngiltere uygulamasında finansal sürdürülebilirlik sıkıntılı bir süreçtedir. Bizim ülke modeli ile kıyaslandığında çeşitli farklılıklar göze çarpmaktadır.

W- Yakın zamanda Sağlık Bakanlığı taşra teşkilatında tekrar revizyon oldu ve nispeten bağımsız olan THSK bundan etkilendi, bu durumun aile hekimliği sistemine etkisi nasıl olacaktır, müstakil bir Halk Sağlığı Bakanlığı düşüncesi gündeminize geldi mi?

A.E.- Taşra teşkilatının yapılanmasında genel amaçlardan bir tanesi sayın sağlık Bakanımız  tarafından şöyle açıklanmıştır: ‘’ 2011 yılında çıkarılan kanun hükmünde kararnameydi. 2002 yılında başlayan sağlıkta dönüşümle 2011’deki şartlarda yapılan değerlendirmelere göre o günkü modeli uygulama ihtiyacı doğurmuştu. Ama bu model, çok başlılığa doğru gitti. Bürokrasinin genel alanlarından biridir; bir yetki verdiğiniz zaman bürokrasi o alanı genişletmek ister ve paylaşmak istemez. Bu yönetim biçiminde yönetilen yerin koordinasyonunda sıkıntıya neden olur. Hem de tek başlılığa ihtiyaç duyuldu. Önleyici sağlık olan Halk Sağlığı Merkezleri bir birim olarak dizayn edildi, hastaneler bir birim olarak ve Sağlık Müdürlüğü kendi alanı daraltılmış acil hizmetler veren bir birim olarak dizayn edildi. Bu, özellikle taşrada üç başlılık oluşturdu. Üç başlılık, zaman içerisinde yönetimde verimi düşürdü. Fakat bu iş bir de merkezi yönetim açısından değerlendirilir.’’

Yani buradaki temel amaç çok başlılığı ortadan kaldırmaktı. Ancak gelmiş olduğumuz nokta da halen bu yapının oluşturulmamış olması otorite boşluğu yanında uygulama da bir takım sorunları da beraberinde getirdi. Halk Sağlığı Kurumunun ise genel müdürlüğe dönüştürülmesi  bu politik bakışla doğru olmuş olsa da kadrolara baktığımızda aile hekimleri açısından yeni bir boşluk ve bilinmezlik doğurdu.

W- Söyleşimizin bundan sonraki bölümünde ASM ve AHB, ASE talepleri-sıkıntıları konusundaki görüşlerinizi almak isteriz, öncelikle basına yansıyan “Hekimler rapor yazmaktan hasta bakamıyorlar, 127 çeşit rapor istemi var…” ifadeniz oldu, bu gerçekten yaşanan bir durum mu? Bu vaziyete nasıl gelindi?

devam edecek…..