Ana Sayfa Manşet “Aşı ile önlenebilir hastalıklara karşı her zaman mücadele ettik ve etmeye de...

“Aşı ile önlenebilir hastalıklara karşı her zaman mücadele ettik ve etmeye de devam edeceğiz”

Dr. Emin Turan, Sanofi Pasteur Türkiye ve Avrasya Bölge Başkanı

W- Sn. Emin Bey Şubat 2014 itibariyle Sanofi Pasteur Türkiye-İran Alt Bölgesi Genel Müdürü gibi önemli bir görevi üstlenerek ülkemize döndünüz, sizi tanıyabilir miyiz?

E.T.- Uzun yıllardır ilaç/ biyoteknoloji endüstrisinde çalışan bir tıp doktoruyum. Global kurumsal fonksiyonlar ve ülke/küme yönetimi de dahil, ilaç ve aşı sektörüyle ilgili pek çok konuda 25 yılı aşkın deneyimim bulunuyor. Türkiye, ABD, Güney Kore, Tayland ile Rusya, Orta Asya ve Ortadoğu’daki birçok ülkeyi içeren görevler aldım, 4 ayrı ülkede yerleşik çalıştım. İlaç endüstrisinde medikal, ruhsat, satış, pazarlama, global ve uzun dönem strateji, ülke ve bölge yönetimi fonksiyonlarında görev yaptım ve Pazara Erişim, İş Geliştirme, Teknoloji Transferi Projeleri, Kamu‐Özel Ortaklıkları, Ortak Girişimler ve Ulusal Aşı Kapasitesi konularında uluslararası tecrübem bulunuyor. Birçok ulusal ve uluslararası toplantıda bu konularda konuşmacı olarak yer aldım. Sağlık okur-yazarlığına çok önem veriyor, bu konuda da çeşitli platformlardan elimden geldiğince katkıda bulunmaya çalışıyorum.

Kariyerime Hoechst A.Ş.’de Medikal Danışman olarak başladım. Daha sonra Organon Türkiye bünyesinde  önce Ürün Müdürü ve ardından da Ulusal Satış Müdürü olarak çalıştım. Sanofi Pasteur’e 1999 yılında Türkiye Satış ve Pazarlama Direktörü olarak katıldım, ardından 2003 yılında, şirketin ABD’deki merkez ofisine Grip Aşıları Global Ürün Grubu Lideri olarak atandım. 4 yıldan fazla sürdürdüğüm bu görev sırasında şirketin global grip aşıları stratejisini geliştirme fırsatım oldu, operasyonel ve stratejik planların tüm birimler arasında uygulanmasını sağladım. 2007 yılından itibaren şirketimizin Asya Pasifik İş Birimi’nde görevlendirildim. 3 yılı aşkın bir süre Güney Kore Genel Müdürlüğü’nü üstlendim. Bu görevim sırasında EUCCK (Avrupa Topluluğu ve Güney Kore Ticaret Odası) İlaç Sektörü Başkan Yardımcısı olarak 1 yılı aşkın süre çalıştım. Ardından Tayland/Myanmar/Laos Çoklu Ülke Genel Müdürü olarak atandım ve burada görev yaptığım süre boyunca Sanofi Pasteur’ün Tayland Sağlık Bakanlığı ilaç üretim şirketi GPO ile ortak teşebbüsü olan GPO‐MBP aşı üretim şirketinin Yönetim Kurulu Direktörlüğü görevini de yürüttüm. 2014 yılı başında Türkiye ‐ İran Genel Müdürü olarak Türkiye’ye döndüm. Şubat 2017’den şu ana kadar da Türkiye, İsrail, İran, Rusya ve Kazakistan gibi ülkeleri içeren Türkiye‐Avrasya Bölge Başkanlığı görevini yürütüyorum.

W- Türkiye, Sanofi Pasteur’da bölgesel merkez konumunda bu önemli durumun ülkemiz için avantajları nelerdir? Sanofi Pasteur’ün Türkiye’deki faaliyetleri hakkında bilgi alabilir miyiz? 

E.T.- Türkiye Sanofi Pasteur için çok önemli bir ülke. 2009 yılında Türkiye’de bir ilk olarak hayata geçirdiğimiz aşı üretimi yerelleştirme projesi ile şu ana kadar 50 milyon doz üzerinde dörtlü ve beşli karma aşımızın üretimini yerel ortağımız MEFAR’da gerçekleştirdik. Aşı, üretim süreçlerinin karmaşıklığı ve uzunluğu itibarı ile en karmaşık biyolojik ürünlerden biridir. Zaman zaman dünyanın birçok ülkesinde tedarik sıkıntıları yaşanabiliyor. Türkiye’deki üretim ayak izimizi daha da büyütmemiz, bu ürünlerimizde bugüne kadar başardığımız kesintisiz tedariğe devam etme hedefimize katkıda bulunacak. Yeni biyolojik ürünler ve aşı / aşı teknolojisi geliştirme yolunda da Türkiye’deki bilim insanlarının şirket portföyümüze uyan projelerini destekleyerek ilerlemek istiyoruz. Bu amaçla 2019 yılı son çeyreğinde duyurusunu yaparak hayata geçirdiğimiz Bio-Scouting projemiz şu anda hızla ilerliyor, Türkiye’deki pek çok kurum ve kuruluşla irtibat halindeyiz ve ülkemizden çıkabilecek bir global ürün/teknoloji arayışımız devam ediyor. 

W- Türkiye’nin aşı politikası nedir?  Sanofi Pasteur’ün bu politikalara katkısı, destekleri hakkında bilgi verebilir misiniz? Bu konuda Kamu otoritelerinden sizin beklentileriniz nelerdir?

E.T.-Türkiye, çocukluk çağı Genişletilmiş Bağışıklama Programının kapsamı ve yapısı olarak dünyadaki lider ülkelerden birisi. Özellikle Avrasya bölgesindeki toplantılarda bu konuyu anlattığımızda çok ilgi çekiyor ve diğer ülkeler Türkiye’den örnek almak istediklerini belirtiyorlar. Hatta bu bağlamda ülkemizin Aşı takip Sisteminin daha iyi anlaşılması ve yerinde incelenebilmesi amacıyla bir bölge ülkesi ile Sağlık Bakanlığı’mızı bağlantıya geçirdik. Ülkemizde çocukluk çağı aşı programı ve uygulama süreci çok gelişmişken, erişkin aşılarında ise alınacak daha yol olduğunu düşünüyorum. Hatta bazı erişkin aşılarının kullanımı konusunda Türkiye maalesef dünyanın en gerideki ülkeleri arasında yer alıyor. Bu konularda da kanıta dayalı tıp ışığında konuşan uzmanların görüşleri ile, Sağlık Bakanlığı’mızın yönlendirmelerinin toplum kesimleri ve medya tarafından daha fazla dikkate alınması gerektiğini düşünüyorum. Aşılar konusunda fikir beyanlarının değil, konu uzmanı bilim insanlarının sesinin daha güçlü çıkması, toplum sağlığının zarar görmemesi açısından önem taşıyor.

W- Sultan II. Abdülhamid’in Louis Pasteur arasında geçen tarihsel olayı paylaşır mısınız? 

E.T.- Bu tarihsel olay bizim için gerçekten anlamlı bir hikaye. Fransız mikrobiyolog ve kimyager Louis Pasteur’un salgınlarla ve ölümcül hastalıklarla mücadelesi, zamanında Osmanlı padişahı Sultan II. Abdülhamit tarafından da takdir ediliyor. Pasteur, aynı dönemde kuduz aşısını buluyor. Dönemin padişahı Sultan II. Abdülhamit, aşı ile ilgili bilgi almaları için Paris’e bir heyet ve Pasteur’e Mecidiye Nişanı ve üzerinde de bağış gönderiyor. Sultan Abdülhamid ile Pasteur arasındaki ilk temasın öyküsü bu. Sonrası da var.

Heyet, İstanbul’a döndükten sonra Abdülhamid’in iki yıl içerisinde tamamlattığı Kuduz Hastanesi’nde görev yapmaya başlıyor. Böylece, 3 yıl sonra aşı, İstanbul’da üretilmeye başlanıyor. 1892’de İstanbul’da baş gösteren kolera salgınınında da bu iki önemli ismin iletişimleri ve çalışmalar devam ediyor.

W- Bildiğim kadarı ile bazı merkezimizde “SARS-COV-2 virüsünün izolasyonu” başarıldı. Bu teşhis ve tedavi geliştirmek için önemli ilk adım. Sizden bundan sonraki aşı çalışmalarının aşamaları ve süreleri hakkında özet bilgi alabilir miyiz?

E.T.- Virüs izolasyonu, aşı geliştirme çalışmalarında çok önemli ilk adımlardan birisidir, bu anlamda Türk bilimi için çok önemli bir kazanım olarak görüyorum. Projeler konusunda daha fazla bilgi sahibi değilim.

Genel olarak konuşacak olursam, aşı temel araştırması,  ardından uygun faz çalışmaları dahil geliştirilmesi ve ardından üretim sisteminin yeterli kapasite seviyesinde kurulması uzun yıllara yayılan, maliyetli, zahmetli ve birçok aşamasında risk yönetimi ile ilerlemeyi gerektiren bir süreç. Dünyanın çok önemli bir pandemi yaşadığı göz önüne alınarak, bu süreçlerin çok daha hızlandırılması için birçok bilimsel kuruluş ve şirket, büyük kaynaklar ayırarak gayret gösteriyor. Ancak on milyonlarca kişide kullanılacak bir aşının geliştirilmesi sırasında takip edilmesi gereken aşamaları atlamak mümkün olmadığı için aşının mucizevi şekilde önümüzdeki birkaç ay içinde tüm dünyaya yetecek kadar tedariğinin mümkün olmasını beklememek lazım. Yakın dönemde en etkin korunma sosyal mesafe ve hijyen kuralları, etkin bir tedavi ve aşıların bulunmasını beklerken bunlara harfiyen uymaya devam edelim.

W- 2003 yılında ülkemizde de görülen SARS hastalığı zamanında aşı çalışmalarını başlatan firmalar bu konuda daha önde diyebilir miyiz?

E.T.- Sanofi Pasteur’ün önceden yürütmüş olduğu SARS aşısı geliştirme çalışmalarını, COVID-19 salgına karşı en hızlı şekilde aşı geliştirme hedefimizin bir anahtarı olarak kullandığımızı kamuoyuna duyurmuştuk. Sanofi Pasteur, aşı çalışmaları için Şubat 2020’de ABD Sağlık ve Sosyal Hizmetler Bakanlığının birimlerinden Biyomedikal İleri Araştırma ve Geliştirme Kurumu (BARDA) ile iş birliği yapacağını açıkladı. Sanofi Pasteur yeni tip koronavirüs aşı adayı üretmek için BARDA ile yürüteceği çalışmalarında rekombinant DNA platformunu kullanıyor. Rekombinant teknoloji, virüsün yüzeyinde bulunan proteinlerle tam bir genetik eşleşme sağlayabiliyor. Bu antijeni kodlayan DNA sekansı, Sanofi’nin lisanslı rekombinant influenza aşısının temeli olan bakulovirüs ekspresyon platformunun DNA’sında birleştirilecek; virüse karşı korunmak için bağışıklık sistemini uyarmak üzere formüle edilecek büyük miktarlarda koronavirüs antijenini hızla üretmek için kullanılacak.  Genel olarak platform, büyük miktarlarda aşının tedariğini hızlandırabilir.

W- GSK firması ile de bir işbirliği yaptığınızı duyurdunuz son dönemde, bu konuda bilgi alabilir miyiz.

E.T.- Evet bu çok yeni bir gelişme. İlaç endüstrisinde çok da sık görülmeyen bir şekilde, dünyanın aşı konusunda iki lider firması Sanofi Pasteur ve GSK Covid-19 gibi global bir tehdit için yakın bir işbirliğine gitme kararı aldı. Bu bağlamda, bizim recombinant DNA teknolojisi ile geliştirmekte olduğumuz ve SARS CoV-2 virüsünün yüzeyinde bulunan proteinlerle tam bir genetik eşleşme sağlayacak olan aşı proteininin, GSK’nın halihazırda bazı aşılarda kullanılan ve daha önce pandemik aşılarda da denenerek ispatlanmış adjuvant teknolojisi ile birleştireceğiz. Böyle hem etkin hem de kısa sürede çok yüksek miktarlarda üretilebilecek bir Covid-19 aşısının geliştirilmesi için iki aşı lideri şirket ortak çaba harcayacak. Bu yeni aşı için 2020’nin ikinci yarısında klinik çalışmalara başlayarak 2021’in ikinci yarına aşıyı hazır etmek gayreti içinde olacağız.   

W-Sanofi Pasteur’ün yeni koronavirüsü aşı çalışmalarında başka işbirlikleri var mı?

E.T.- BARDA ile yaptığımız iş birliğine ek olarak, COVID-19’a aşı geliştirmek üzere bir önemli adım daha attık.  Translate Bio ile yeni bir  messenger RNA (mRNA) aşısı geliştirmek üzere işbirliği başlattığımızı açıkladık. Translate Bio’nun yenilikçi mRNA platformu ile Sanofi’nin aşı uzmanlığını bir araya getirerek, devam eden COVID-19 araştırmalarında yeni bir mRNA aşısı konusunda daha hızlı yol almayı hedefledik.

Aslında 2018’den beri aramızda farklı bulaşıcı hastalıklar için mRNA aşıları geliştirmek üzere bir anlaşma vardı, bu anlaşmaya Covid-19’u eklemiş olduk. COVID-19 ortak çalışmaları kapsamında Translate Bio, birden fazla mRNA yapısı üretmeye başladı ve bir dizi SARS-CoV-2 aşı adayını keşfetmek, tasarlamak ve üretmek için mRNA platformunu kullanacak. Sanofi ise böylece, potansiyel adayların geliştirilmesi için aşı adaylarını ilerletmek üzere gerek iç kaynaklarından gerekse de harici araştırma ağlarından derin aşı uzmanlığı ve desteği sağlayacak.

Sanofi olarak, farklı alternatifleri test ederek COVID-19 halk sağlığı krizini ve farklı platformlar kullanan iki aşıyı birden test etmek için farklı yollar kullanmaya kararlıyız. Ne kadar çok yaklaşım keşfedersek, bu hedefe ulaşmadaki başarı olasılığımızın o kadar iyi olduğuna inanıyoruz.

W-  Aşı çalışmalarının sonuçlanmasında kritik dönem hangisidir?

E.T.- Aşı araştırma ve geliştirmesi başlangıcından sonuna, endüstriyel üretim sisteminin kurulması da dahil her aşamada hassas ve kritik süreçler içerir. Hatta üretim sistemi kurulduktan sonra da kalite kontrolünün çok ön planda olduğu, üretim sürecinin üçte ikisinin kalite proseslerine ayrıldığı, üreticiler ek olarak sağlık otoritelerinin de her seriyi kalite testlerine tabi tuttuğu bir üründür aşı. Bu nedenle üretim sonrası süreçler de dahil her aşamasının kritik olduğunu söyleyebilirim.

W- Size göre etkin-güvenilir bir aşıya ne zaman kavuşabiliriz ve dünya ya yetecek doz miktarına ne kadar sürede ulaşılabilir?

E.T.- Şu anda 100’ün üzerinde SARS-COV-2 aşı adayı var dünya genelinde bunlardan en azından birkaçının sonuca ulaşarak ürün haline gelmesi ve kaliteden ödün vermeden çok yüksek kapasitede üretilebilmesi bu salgının tamamen kontrol altına alınabilmesinde tıbbın en büyük silahı olacak. Bunlar arasından Sanofi Pasteur dışındaki projeler için bir yorumda bulunmam mümkün değil.

Bizim projemiz için konuşursam, altı aydan kısa bir süre içinde in-vitro teste alabileceğimiz bir aşı adayımız olacağını, bir yıl içinde klinik testlere başlayacağımızı umuyoruz. Ancak daha klinik çalışma aşamasında olmadığımız; formülasyon, verim, dozlama gereksinimleri ve diğer değişkenleri içeren birçok başka faktör de bulunduğundan, aşının ne zaman geniş çapta kullanıma hazır olacağı konusunda kesin konuşmak için çok erken. Şayet herşey yolunda giderse önümüzdeki yılın ikinci çeyreğinde aşı üretimine başlayabileceğimizi düşünebiliriz, ancak bu tip tarihler verirken her zaman ihtimallerden bahsettiğimizi unutmamak lazım. Kesin olarak söyleyebileceğim ise şudur: Sanofi Pasteur, bu küresel halk sağlığı aciliyeti ile mücadeleyi destekleyeceğini kesin olarak taahhüt etmektedir ve aşıyı ihtiyaç duyulan yerlerde kullanılabilir hale getirebilmek için ilgili tüm paydaşlarla tüm gayreti ile çalışmaya devam edecektir.

W- Bir doz aşıya yatırılan her bir para ile sağlık harcamalarında kaç para tasarruf sağlanmaktadır?

E.T.- COVID-19 Pandemisi, çok yüksek direk ve dolaylı ekonomik etkisiyle halen devam ediyor; tedavi ve aşı çalışmaları da büyük yoğunlukla sürüyor. Birçok parametrenin belli olmadığı böyle bir durumda COVID-19 için sağlık ekonomisi bilgileri vermek şu an için mümkün değil. Ancak genel bir örnek vermek gerekirse, batı ülkelerinde erişkin bağışıklamasına yatırılan her 1 doların ülke ekonomisine 4 dolar olarak döndüğü görülmektedir (Tariq, L., et al (2015). BMC Infectious Diseases, 15, 75). Alınan merkezi önlemleri ve ekonomik maliyetleri da düşünecek olursak COVID-19 için bu oranın daha yüksek olacağını öngörebiliriz.

W- “Hiç kimsenin aşıyla korunabilir hastalıklardan zarar görmediği bir dünya” etkileyici bir vizyonunuz var… 

E.T.- Bu çok güçlü vizyon, bizler için kesinlikle sadece bir cümleden ibaret değil; her Sanofi Pasteur çalışanı bu vizyona yürekten inanmıştır. Hiç kimsenin aşıyla korunabilir hastalıklardan zarar görmediği bir dünya için çalışan Sanofi Pasteur, bugün dünyada sadece insan aşılarına odaklanmış en büyük şirket durumunda. COVID-19 salgını, bulaşıcı hastalıkları önlemede aşılamanın önemini bir kez daha gözler önüne serdi. Çalışmalarımızın motivasyonu da, güvenli ve etkili aşılar üreterek insanları bulaşıcı hastalıklardan korumak. Her yıl dünyanın dört bir yanındaki insanlara bir milyardan doz fazla aşı sağlıyor, bir yandan daha sağlıklı bir gelecek için mevcut aşılarımızı iyileştirirken, bir yandan da aşılamanın faydasını yeni bulaşıcı hastalıkları kapsayacak şekilde genişletmeye çalışıyoruz. Türkiye’de faaliyet gösterdigimiz 1989 yılından bu yana Sanofi Pasteur olarak, toplumu ve sağlık personelini bilgilendirmeye çalışan ve tıbbi etikten ödün vermeyen bir felsefenin savunucusu olduk. Geride bıraktıgımız yıllar boyunca, odağımız her zaman sağlıklı bir gelecek için insanların ihtiyaçlarına cevap verecek faaliyetleri sürdürmek oldu. Aşı ile önlenebilir hastalıklara karşı her zaman mücadele ettik ve etmeye de devam edeceğiz.

W- 2020 yılına ait dünya aşı pazarı öngörülerinizi ve temennilerinizi alabilir miyiz?

E.T.- Şu an tüm dünyada, hemen her sektörün gündeminde korona virüs ile mücadele var. Kısa ve orta vadede yaşadığımız bu mücadelenin sektörümüzü derinden etkileyeceği aşikardır. “Olası yeni virüslere karşı, daha seri ve güvenli aşı üretimi nasıl mümkün olur?” sorusu hep gündemde kalacaktır.

İkinci olarak, biyoteknoloji şu anda ilaç sektörünün gelişim alanı… Bu alanda şirketimiz dahil birçok firmanın mevcutta ve Ar-Ge hatlarında ürünleri var. Büyük ve uzun yatırımlarla geliştirilen bu ürünler daha önce tedavisi ya da korunması mümkün olmayan birçok hastalık için önemli fırsatlar sunuyor.

İlaç endüstrisinin de en belirgin büyüme alanı biyoteknolojik ürünler, zira büyük molekül dizaynını mümkün kılan teknolojiler sayesinde yeni tedavi alanlarına yönelmek mümkün oluyor. Biyoteknolojik ürünler içinde en karmaşık ürünlerin başında aşılar da geliyor. Aşıların her seride aynı kalite ve etkinlik standardı ile üretilebilmesi çok büyük bir ihtisas ve bu alandaki know-how seviyenizi sürekli geliştirmeniz, sürekli yatırımlar yapmanız gerekiyor. Bu konuda mevcut çalışmaların ne şekilde sonuç vereceğini önümüzdeki yıllarda hep birlikte göreceğiz.

Aşılar konusunda en büyük temennim ise, temiz su kaynağından sonra halk sağlığının iyileşmesi için bilinen en etkin yöntem olan aşıların değerinin bundan böyle daha iyi anlaşılması ve yaşam boyu aşılama bilincinin toplumun geniş kesimlerine aktarılması. Aşılama sayesinde artık hemen hiç görülmeyen birçok tehlikeli hastalık var. Mevcut aşıların doğru kullanımının, her yıl 2 ila 3 milyon kişinin hayatını kurtardığı biliniyor (http://www.who.int/topics/immunization/en/) ve içinden geçtiğimiz dönemde ise aşısı olmayan tek bir hastalığın nelere mal olabileceğine maalesef her gün şahitlik ediyoruz.

W- Değerli Dr.Emin Bey görüş paylaşımı için teşekkür eder,  insanlık için önemli çalışmalarınızda başarılar dileriz.