Ana Sayfa Manşet Akciğer Kanserli Hastaya Hemşirelik ve Psikolojik Yaklaşım

Akciğer Kanserli Hastaya Hemşirelik ve Psikolojik Yaklaşım

W- “Akciğer Kanseri Farkındalık Ayı” özelinde Acıbadem MAA Üniversitesi Tıbbi Onkoloji Bilim Dalı Başkanı Sayın Prof. Dr. Özlem Er ve ekibinden tedavi yaklaşımları konusunda değerli görüşlerini aldık.

W- Sayın Hacer Hanım ve Mehmet Bey akciğer kanserlerinde hemşirelik yaklaşımları hakkında bilgi paylaşır mısınız?

 

Uzm. Hem. Hacer Aydın Akkaya & Hem. Hacı Mehmet Gökdeniz

Akciğer kanseri, hastalığın kendisi ve tedavilerin etkileri sebebiyle hastaların yaşam kalitelerinin ciddi düzeyde etkilendiği önemli bir sağlık sorunudur. Bu durumda hemşirelerin amacı; yaşam kalitesinin en üst düzeyde tutulmasını, hastaların tedavi ve kendi öz bakımlarının sorumluluklarını almasını ve bunun sürdürülebilir olmasını sağlamaktır. Bu gereksinimlerin giderilmesi ve sorunların çözümünde biz hemşireler farklı birçok işlevi bir arada yürüterek hem profesyonel hem duygusal anlamda güçlü iletişim becerilerimizi kullanırız. Beslenme durumu, tütün ve tütün ürünü kullanılmaması, alkol tüketilmemesi, hafif egzersizler, günlük su tüketim miktarı, ağız bakımı, fiziksel değişime uyum, beklenmeyen ve acil durumlar gibi geniş kapsamlı eğitimler verilmektedir. Akciğer kanserli hastanın semptomatik tedavi yönetiminde önem arz eden bazı unsurlar şunlardır; ağız hijyeni, ağrı, yorgunluk, enfeksiyon riski, iştahsızlık, bulantı ve kusma, ishal ve kabızlık, alopesi ve cilt değişiklikleri.

Ağız hijyeni, kanser hastalarında ağız yaralarının açılmaması ve mantar oluşumunun önlenmesi için çok önemlidir. Her gün, yemeklerden sonra ve yatmadan önce yapılan gargaralar ağız yarası oluşumunu minimuma indirmektedir. Diş fırçalamada yumuşak fırça kullanımı diş eti kanama riskini de azaltacaktır. Unutulmamalıdır ki ağız yarasının en iyi tedavisi oluşumunu önlemektir.

Ağrının kontrol altına alınması için öncelikle sebebinin bilinmesi gereklidir. Hasta ve yakınları ile iletişimde güven duygusunun varlığı, bireysel baş etme yöntemleri ve ağrı eşiğinin bilinmesi çözüme daha hızlı ulaşmamızı sağlar. Ağrı varlığında hekimin reçete ettiği ilaçların kullanımına ek olarak, masaj, sıcak veya soğuk uygulama, dikkati başka yöne çekme ve gevşeme tekniklerinin yararı olacaktır.

Kas metabolitlerinin birikimi, sitokin salınımının artışı ve kırmızı kan hücrelerinde (hemoglobin) düşüş birer yorgunluk sebebi olabilir. Yorgunluğun farkına varmalı ve ona direnç göstermemeli, daha fazla uykuya ihtiyaç halinde sesinize kulak verebilir, dinlenebilirsiniz. Yorgunluğu bireysel olarak değerlendirip laboratuvar bulguları da göz önünde bulundurularak; günlük en az 2 litre su tüketilmeli, proteinden zengin beslenme düzeni oluşturulmalı, yeterli ve düzenli uyku düzenini sağlanmalı, alkol ve kafeinden uzak durulmalıdır. Sosyal aktiviteler ve hafif egzersizler yorgunluğu azaltmaya yardımcı olacaktır.

Kemik iliğinin etkilenmesiyle beraber beyaz kan hücrelerinde (lökosit ve nötrofil) düşüş meydana gelebilir. Bu sebeple kanser hastaları enfeksiyona, normal bir bireyden daha yatkın olacaktır. Kişilerin; el ve vücut hijyenini sağlaması, maske kullanımının öneminin bilmesi, taze sebze ve meyvelerin karbonatlı veya sirkeli suda bekletilerek tüketmesi enfeksiyon riskini en aza indirmektedir.

İştahsızlık, vücut gereksiniminden daha az beslenme kas ve kilo kaybına sebep olmaktadır. Diyetisyenle iş birliği yapılması, kalorili ve proteinden zengin beslenme düzeni oluşturulması hastalık yönetimini olumlu yönde etkilemektedir. Sevilen besinlere yer verilmesi, yemeklerden 30 dakika önce gevşeme egzersizi yapılması iştahsızlığın önüne geçmeye yarayacaktır.

Bulantı ve kusma yönetiminde asıl hedef bulantı ve kusma oluşmadan önlenmesidir. Bulantı ve kusmayı yönetmek için kullanılan antiemetik tedaviler dışında; detaylı hasta eğitimi, diyet değişiklikleri, gevşeme teknikleri, dikkati başka yöne çekme gibi yöntemler kullanılabilir.

İshal immunoterapi alan hastalarımızda görülen yan etkilerdendir. İshal olan hastalarımızda ishalin durumuna ve sayısına bağlı olarak önerilerde bulunulur. Bu hastaların diyetlerinin düzenlenmesi (muz, pirinç lapası, haşlanmış patates, yağsız çorba tüketilmesi söylenmeli) ve  kaybedilen sıvının yerine konması için su alımının arttırılması önerilmektedir. Yağlı, gazlı ve kızartma türü yiyeceklerden uzak durulması gerekmektedir.

Kabızlık önlenebilir bir durumdur. Hastaların günde en az bir kez yumuşak defekasyon çıkışının olması beklenmektedir. Günlük yürüyüşler, hafif egzersizler, karın masajı, yeterli beslenme ve sıvı alımı ile kabızlık önlenebilir. Gerekli durumlarda hekim önerisi ile laksatif ilaçlardan destek alınabilir.

Bazı kemoterapi ajanlarında alopesi beklenen bir durumdur. Kemoterapi verildikten 3 hafta sonra saç dökülmesi başlar ve yine kemoterapi bittikten 3-4 hafta sonra saçlar yeniden çıkmaya başlar. Bu dönemde saçlı deriye nemlendiriciler uygulanabilir. Hastaların bone, eşarp v peruk gibi aksesuarları kullanabileceği konusunda bilgilendirilebilir.

Bazı kemoterapi ve immunoterapi alan hastalarda cilt değişiklikleri olabilir. Hastalarda hiperpigmentasyon, ciltte kuruluk, sivilcelenme ve tırnak değişiklikleri olabilir. Buna yönelik günlük güneş ışığı maruziyetinin 15 dakika ile sınırlandırılması, tüm vücut nemlendirme, eldiven ve şapka kullanımı, aşırı sıcak ve soğuk sudan kaçınmaları önerilmektedir.

W- Sayın Süveyda Hanım akciğer kanserli hastalara psikolojik yaklaşım nasıl olmalıdır?

Psikolog Süveyda Eris

Kanser fiziksel bir hastalık olmasının yanı sıra psikososyal sorunların en fazla gözlendiği hastalıklardan birisidir. Kanser tanısı alan her hastaya aynı tanı ve tedavi yaklaşımı uygulanmadığı gibi hastaların psikolojik ihtiyaçları da aynı olmamaktadır.

Kanser hastalarının psikolojik tepkilerini ve ihtiyaçlarını etkileyen özellikler arasında, hastalığın etkilediği organ ve hastalığın gidişatı, hastalığın kişinin gelecek planlarına olan tehdit derecesi, aile ve arkadaşlar gibi çevre destek sistemleri sıralanabilir.

Akciğer kanseri, yaşamsal tehdit oluşturması ve bireyin ruhsal ve bedensel bütünlüğünü hızla bozma özelliğinden dolayı diğer kanserlerden ayrılır. Özellikle solunum güçlüğü varlığı ve şiddeti psikolojik şikayetlerle ilişkili bulunmuştur. Akciğer kanserli hastalara özgü olarak hastalığın sigara içme ile ilişkilendirilmesi ve buna bağlı yaşanan suçluluk duyguları ile başkaları tarafından suçlanmak da psikolojik şikayetlere yol açmaktadır.

Kanser hastalarında psikolojik sorunları doğurabilecek önemli risk faktörlerinden biri de işlevsel kayıplardır. Akciğer kanserli hastaların daha sık yaşadığı yorgunluk, ağrı, öksürük, solunum güçlüğü gibi fiziksel semptomlar da yaşam kalitesinin bozulmasına ve psikososyal işlevlerde kayıplara neden olmaktadır.  En sık görülen psikolojik sorunların uykusuzluk, ilgi ve istek kaybı ve konsantrasyon güçlüğü olduğu belirtilmektedir.

Kanser hastaları tedavileri boyunca sonuç bekleme, belirsizlik, nüks korkusu gibi stres yaratan çeşitli durumlarla karşılaşır. Stres yaratan durumlar karşısında hastaların kullandığı baş etme yöntemleri gözden geçirilir. Uyum dışı baş etme yöntemleri elenir, hasta için etkili ve pratik olacak uyuma yönelik yöntemlerin kullanılması sağlanır. Karşılaşılan stresli durumlar, hastaların kendi yaşamları üzerindeki kontrollerini kaybetme duygusuna sebep olur. Kontrolü yeniden sağlayabilmek, hastalara güven hissi yaşatarak onları kaygıdan uzaklaştırır. Kontrol duygusunu geliştirmek ve kaygı düzeyini yönetebilmek için hastalara davranış yönetimi, nefes ve gevşeme teknikleri öğretilir, yoga ve yürüyüş gibi rahatlatıcı egzersizler önerilir.

Psikolojik şikayetleri yönetebilmek için hastaların günlük yaşam rutinlerini sürdürmesine destek olunmalı, sosyal işlevlerinin aksaması önlenmeli, hastalığa karşı duygusal tepkileri düzenlemeli ve umutsuzluk, değersizlik, suçluluk düşünceleri denetlenmelidir. Eşlik eden kızgınlık, öfke, suçluluk gibi duyguların serbestçe ifade edilmesini ve hastalıkla ilgili diğer düşüncelerin anlatılmasını cesaretlendirmek psikolojik müdahalelerin amaçları arasında sayılabilir.

Akciğer kanserli hastalarda devam eden sigara bağımlılıkları varsa hastaya sigarayı bırakma konusunda da psikolojik destek sağlayarak tedaviye uyumu ve yaşam kalitesi arttırılabilir. Sigara bağımlılığını ortadan kaldırmak için tiksindirme, gevşeme eğitimi, davranışçı terapi teknikleri, grup terapileri, motivasyonel görüşmeler  kullanılabilir.

W- Değerli Hocam en önemli risk faktörü nedir?

Tıbbi Onkoloji Uzmanı Prof. Dr. Özlem Er

Sigara içiyorsanız… Dikkat!

Akciğer kanserinin en önemli nedeni, yüzde 90’ından sorumlu olan sigara! Sigaraya başlama yaşı ne kadar erkense, akciğer kanserinin gelişme riski de o oranda artıyor. Akciğer kanseri ileri evrelerde saptandığında hızlı ilerleyen bir hastalık. Bu nedenle erken tanısı yaşamsal öneme sahip. Tıbbi Onkoloji Uzmanı Prof. Dr. Özlem Er, düşük doz radyasyonlu bilgisayarlı tomografi tetkikinin akciğer kanserinin erken tanısında etkin ve riski en az yöntem olduğunu belirterek, “20 yıl boyunca günde bir paket veya daha fazla sigara içmiş olan 50-77 yaş arasındaki kişiler, halen içmekte olanlar ve 15 yıldan daha kısa süre önce sigarayı bırakanlar, risk grubunu oluşturuyor. Erken tanı için risk grubundaki kişilerin yılda bir kez düşük doz akciğer bilgisayarlı tomografisi ile mutlaka taranmaları gerekiyor” diyor.

En önemli risk faktörü olan sigara ve diğer tütün ürünlerinin kullanımı akciğer kanseri için en önemli risk faktörü olup, dünya çapındaki kanser ölümlerinin yüzde 22’sine, akciğer kanserinden kaynaklı ölümlerin ise yüzde 71’ine neden olmaktadır. Akciğer kanseri tanısı alanların %90’dan fazlasında sigara içme öyküsü olduğu görülmektedir. Akciğer kanserinin diğer risk faktörleri; genetik faktörler, radon gazı, asbest, çevresel toksinlerdir. Ülkemizde yapılan çalışmalarda da ülkemizdeki akciğer kanserlerinin yüzde 90’ından fazlasının sigara kullanımına bağlı ortaya çıktığını göstermektedir. Hiç sigara içmeyenler veya sigara içmeyi bırakmış olanlara göre, mevcut sigara içen kişilerde yeni akciğer kanseri vakası görülme oranı daha yüksektir.

W- Kıymetli Hocam değerli görüş paylaşımı için size ve ekibinize şükranlarımızı sunarız.