Ana Sayfa Görüşler Adli Tıptan Adli Bilimlere

Adli Tıptan Adli Bilimlere

Prof. Dr. Hamit HANCI
Adli Bilimciler Derneği Başkanı

W- Değerli hocam Adli Tıp bilim dalının ülkemizdeki evrimini, bugünkü durumunu ve multidisipliner, çok paydaşlı olması sebebi ile önemine ait düşüncelerinizi alabilir miyiz?

H.H.- Adli Tıbbın klasik görevleri  otopsileri yapmak, ölüm  sebeplerini ve zamanını saptamak adli bir olaya yönelik insan vücudu üzerindeki darp izlerini belirlemek ve cinsel saldırılarda delil saptamaktır.

Otopsi, yaralanma, cinsel saldırı, ceza sorumluluğu, çocuk istismarı, maluliyet gibi pek cok konuda Adli Tıp görüş bildiren bir bilirkişilik dalıdır.

Adaletin gerçekleşmesine en çok yardımcı olan bilim dallarından biridir diyebiliriz.

Tıbbın diğer dallarından farklı olarak bir ülkenin güvenlik, asayiş hatta kimi zamanda politik yapısını ilgilendiren olaylarla iç içe bir bilim dalıdır.

Adli tıp uzun yıllar otopsi , cinsel saldırı ve  darp muayenesi olayı olarak anlaşılmıştır.
Oysaki son yıllarda çok büyük gelişmeler ve ilerlemeler kaydetmiş , bir çok bilim dalıyla ortaklaşa çalışır hale gelmiştir.

Adli Tıp çok daha büyük bir aile olan Adli Bilimlerin bir parçası haline gelmiştir.
Adli Bilimler ise ; Tıp, Fen ve Sosyal Bilimler alanlarındaki bilgilerin Adaletin hizmetine sunulmasıyla ilgilenen bir daldır.

Adli Diş Hekimliğinden Adli Bilişim’e, Adli Hipnoz’dan Adli Hemşireliğe , Adli Tekstil’den Adli Gıda’ya kadar bizim başkanlığını yaptığımız Adli Bilimciler derneği tam 115 alanla ilgilenmektedir.

Adli Tıp son 15 yılda kabuğundan çıktı. Diğer alanlarla çalışan ve Adli Bilimlere doğru evrimleşen çok daha geniş bir alan oldu. Daha sosyalleşti. Dünyadaki bütün gelişmeleri izleyen bir alan halini aldı.

W- Gerçekleşecek olan Sağlık Hukuku Kongresi’nin üçüncüsünde ki amacınız nedir?  Öne çıkan konular neler olacaktır?

H.H.- Sağlık Hukuku da Adli Bilimcilerin çalıştığı çok disiplinli alanlardan birisidir.

Prof.Dr. Yener Ünver hocamla eş başkanlıklarını yürüttüğümüz ve Geleneksel  hale  gelen Sağlık Hukuku Kongresi’nin üçüncüsün de ;

Hekim hak  ve  sorumluluğu, hasta  hak  ve  ödevleri, ebe-hemşire ve  diğer  sağlık profesyonellerinin görev –sorumluluk ve  hakları, tamamlayıcı tıp uygulamaları, sağlıkta arabuluculuk uygulamaları, sağlık  turizmi, ilaç hukuku  alanlarında  bildiri, poster sunumları ile güncel  bilgi alış verişinin yapılması planlanmaktadır. Tıp Biliminde yerleştirilen standartların hukuk alanında tanınmasını sağlamak,   iyi hekimlik  uygulamalarının  hukuken ispatı için gerekli  yaklaşımları ortaya koyarak  hak  arama  konusunda  yol gösterici olmak da amaçlar arasındadır.

Kongre’miz kadim  şehir Bursa’da  yapılacaktır ve her yıl olduğu gibi geleneksel olarak 23 Nisan Ulusal  Egemenlik bayramına denk getirilecektir

W-  1998 de yayınlanan  “Hasta Hakları Yönetmeliği” ile Malpraktise bakış açısında neler değişti? Bu alanda bir yasa eksiği var mıdır?

H.H.- TCK ve CMK daki 2005 yılı değişiklikleri sağlık personelinin alana ilgisini arttırdı. Önceleri kısa eğitimler, sertifika programları derken artık Tıp ve Sağlık Hukuku alanında Yüksek Lisans Programları yerini aldı. Yakın zamanda alanda doktora programları da açılacaktır.

Ancak yıllardan beri çalışılmasına rağmen hala ayrı bir Malpraktis yasamız yoktur.  Genel yasalar içindeki düzenlemelerle bu alan yürütülmektedir.

Trafik kazası da, iş kazasıda, malpraktis olgusu da aynı maddeler üzerinden hükme bağlanmaktadır.

Artık alanda ihtisaslaşmaya ihtiyaç vardır

W- Bilirkişilik müessesinin Adli Tıp için önemi nedir? Bu alanda ülkemizin yapması gerekenler var mıdır?

H.H.- Son yıllarda Bilirkişilik kurumlarının bağımsız olmadığı iddiaları çok sık gündeme gelmektedir.

Mali açıdan ve atanma açısından bağımsızlığın gerekliliği yurt dışından ülkemize bilimsel amaçlı ziyarete gelen hukukçular ve adli bilimciler tarafından çok sık olarak vurgulanmaktadır.

Bir tür “tekel” haline gelmiş olan Adli Tıp Kurumu ve diğer bilirkişilik yapıları Devletin idari yapılanması içerisinde yer alan ve ‘devlet” aygıtının emrinde işlev gören müesseselere dönüşmüşlerdir.

Bu nedenle üzerinde çalışma yaptığımız ve yayınladığımız özerk Bilirkişi kurumlarının oluşturlması gerekmektedir. Bu alanda TATA (Türkiye Adli Tıp Akademisi) isimli bir çalışmamız ve makalemiz vardır.

Aslında Bilirkişilik kurumlarımızın Teknik olarak bakıldığında yurt dışındaki pek çok imkana ve kalifiye personele sahip olduğunu görmekteyiz.

Ancak Adli Tıp Kurumu gibi Bilirkişilik kurumlarının Mali açıdan ve atanma açısından bağımsız olmaması uluslarası alanda eleştiri konusu olmaktadır.
.
Üniversitelerin Tıp Fakülteleri Adli Tıp Anabilim Dallarında adli raporlar hazırlanmaktadır
Ancak mahkemeler ve savcılıklar bir alışkanlık olarak hep Adli Tıp Kurumuna dosyaları göndermeyi tercih etmekte.

Oysaki Her iki kurumda da  Adli Tıp uzmanları benzer raporları vermektedir.

Adli Tıp Kurumu’nun olanca iş yüküne karşın, adalet mekanizması , Üniversitelerin Adli Tıp Anabilim Dallarındaki öğretim üyesi ve Adli Tıp uzmanlarından yeterince yararlanmamaktadır.

Büyük bir potansiyel heba olmakta ve dosyalar gecikmektedir.

W- Adli Tıp hekimleri “hem hekim hem hakim” midir?

H.H.- Bilirkişi kendisini Hakim in yerine koyamaz. Sadece teknik konularda adaleti aydınlatan kişilerdir.

Bununla birlikte Yunanistan da Adli Tıp karşılığı İatro Dikastis’dir ki Türkçesi “Hakim-Hekim” dir

W- Ülkemizin güncel konusu olan uyuşturucu madde kullanımı ve bonzai (THC) kullanımının artışı vardır. Ölüm kayıt sistemimizde (ICD 10 – F12) ilgili kod kayıtlı elimizde bir istatistikî veri var mıdır ve THC’lerin tümünün tespiti mümkün mü?

H.H.-Bilim Kurulu Üyesi Olduğum Türkiye Uyuşturucu ve Uyuşturucu Bağımlılığı İzleme Merkezi (TUBİM) EGM  Uyuşturucuyla Mücadele Daire Başkanlığına bağlı ülkemizin en yetkin kurumudur.  Alanda çalışan uluslararası resmi kurumların Türkiye deki irtibat noktasıdır.

Ülkemizdeki tüm veriler buraya gelmektedir.  Her yıl Uyuşturucu raporu hazırlanarak Türkçe ve İngilizce yayımlanmaktadır.

Kullanımda artış olmasına rağmen Avrupa’nın hala en güvenli ülkesiyiz

Ülkemizde gerek Adli Tıp Kurumu gerek Üniversiteler gerekse Kriminal laboratuvarlarda her türlü uyuşturucuyu saptayabilecek imkân ve kabiliyetler mevcuttur.

Gelişmiş cihazlar ve kitlerle yeni bir madde çıkınca hemen cihazın inceleme kütüphanesine girmektedir.

W-  Sağlıkta şiddetin en yoğun yaşandığı yerlerin başında acil servisler gelmekte bu konuda yaptığınız çalışmalar var. Sağlıkta şiddetin artışını nasıl yorumluyorsunuz ve bu konuda çözüm önerileriniz var mıdır?

H.H.- Şiddette artışın pek çok sebebi var. Hastanelerde uzun süre beklemeden tutunda, döner sermaye ve performansı kesilmesin diye hekimlerin izne ayrılmayıp tükenmiş halde çalışmalarına, uygun olmayan mekânlara, hastanın yeterince aydınlatılmamasına kadar.
Son yıllarda gözlenen sağlık çalışanlarına yönelik şiddet olgularındaki artış, hukuk sisteminden yasal düzenleme beklentilerinin artmasına yol açmaktadır.

Yaptırımlar ne yazık ki etkisiz kalmakta.

Sağlık personelinin saygınlığı yeniden oluşturulmalı, basındaki haksız saldırılar önlenmeli, hasta ve hekim hakları karşılıklı olarak bir saygı çerçevesinde ele alınmalı, hastanelerde güvenlik protokolleri oluşturulmalı.

W- Mobbing’in de ilgi alanınızda olduğunu fark ettik,  sağlıkta  I, II. ve III. basamakta Mobbing şekillenmesi nasıl olmaktadır?

H.H.- Mobbingle Mücadele Derneği 2.Başkanlığını yaptım. Gördük ki Mobbing sosyokültürel yapıdan bağımsız her ortamda görülmekte. Mobbingi yapan da uygulanan da yaptığının mobbing olduğunu bilmemekte.

Ne yazık ki sağlıkçılar arasında ve üniversitelerde ciddi oranlarda mobbing var.
TBMM Mobbing raporunun yazımına katkıda bulunduk. Bir mobbingle mücadele yönetmeliğinin çıkması da çok iyi oldu. Ancak bu alanda da bağımsız bir yasaya ihtiyaç var.

Gelişmiş ülkelerde cinsel tacizin de önüne geçen mobbing çoğunlukla üst düzey yönetim kademesinde çalışanlar tarafından uygulanmakta ve üst düzey yöneticilerde bir meslek hastalığı olarak sık görülmektedir.

İşyerinde duygusal terör uygulayan yöneticiler, baskıcı otoriter ve totaliter kişilik yapısına sahip insanlardır ve kendi fikirlerini zorla kabul ettirmek isterler. Kesinlikle eleştiriye kapalılar ve farklı düşünceye toleransları yoktur.

Mobbing, kurumlar içinde bulaşıcı bir hastalık gibidir. İyileştirici önlemler alınmazsa kurumun bütün yaşamsal organlarına yayılır. Çalışan personelde, işletmeye ve çalışma arkadaşlarına olan güven ve saygı azalır, motivasyon düşer, çalışma ortamı ve çalışanlar arasında uyumsuzluk başlar, iş verimliliği düşer.

Mobbing e maruz kalanlar, yaşadıklarının tanımlanmış bir iş yeri sendromu olduğunu, uğradıkları tacizin kendi suçları olmadığını anlamalılar ve bu yönde mücadeleye devam  etmelidirler

Mobbing bir insan hakları ihlalidir

Mobbing de Yasal düzenlemenin yanı sıra, bilgilendirme ve bilinçlendirme gereksinimi büyüktür.

Adı konmadıkça bu kötülükle baş etmek mümkün değildir. Mobbing in Tanımlaması ve tanımı önemlidir.

W- Değerli Hocam birçok ilklere imza attınız sizin için daha çok anlamlı olanları hangileri idi?

H.H.- Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Adli Tıp Anabilim Dalı Öğretim Üyesi olarak Türkiye de ilk kez tıp fakültelerinde “Hekimin Yasal Sorumlulukları- Tıp Hukuku”  ile “İnsan Hakları İhlallerinde Raporlama” derslerini müfredata koydum. O zaman herkes bana gülüyordu, “sağlığın hukuku mu olur” diye. 

1996-2000 yıllarında İzmir Tabip Odası’nda Onur Kurulu Üyesi ve Türkiye Trafik Güvenliği Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı görevlerinde bulundum.

Yerel Gündem 21 (Yerel Habitat) İzmir’in Kentleşme ve Çevre Sorunları ile Çözüm Önerileri” toplantıları “Kentte suçluluk ve kent suçu” grup sözcüsü olarak  ve Sağlık Bakanlığı Yüksek Sağlık Şurasında raportör olarak görev yaptım. İlk kez bir yönetmelik 1998 yılında Sağlık Bakanlığı tarafından çıkarılan “Hasta Hakları Yönetmeliği” halka açıldı, görüşler dikkate alınarak hazırlandı. Bu taslağa da görüşler hazırladım ve kabul gördü.

2001 yılında Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Adli Tıp Anabilim dalına Profesör ve Anabilim dalı Başkanı olarak atandım. 2010 yılına kadar başkanlık görevimi sürdürdüm.  Adli Tıp Kurumu Kanun tasarısında Alt komisyona görüş hazırladım.  İlk kez düzenlenen “Sağlık Çalışanlarının Hakları” Sempozyumunun başkanlığında bulundum.

Ankara Üniversitesi Tıp, Hukuk, Diş Hekimliği Fakülteleri, Türkiye Adalet Akademisi, GATA, Polis Akademisi , Jandarma Okullar komutanlığı , Kriminal Polis Laboratuvarları , Emniyet Genel Müdürlüğü TUBİM (Uyuşturucu İzleme Merkezi) , EGM KOM Köpek Eğitim merkezi öğretim üyeliklerinde bulundum. Devlet kurumlarıyla Birleşmiş Milletler (BM) Çocuk Hakları Sözleşmesi Ek Protokolü Devlet Raporunu hazırladım ve heyet başkanı olduğum 17 kişilik grupla birlikte BM Cenevre’de sundum.

Tıp Hukuku Derneği Kurucu Yönetim Kurulu Üyeliğinde bulundum. Halen Adli Bilimciler Derneği başkanıyımTürkiye’de İlk Tıp Hukuku, Adli Bilimler, Çapraz Sorgu, Adli Entomoloji, Adli Psikiyatri (çok yazarlı), Adli Hipnoz  kitaplarını çıkardım. 2005 yılında, Adalet Bakanlığı’nca çıkarılan Ceza Muhakemesinde Beden Muayenesi, Genetik İncelemeler ve Fizik Kimliğin Tespiti Hakkında Yönetmelik Hazırlama komisyon başkanlığı görevini yürüttüm.

2005 yılında “Denetimli Serbestlik Ve Yardım Merkezleri İle Koruma Kurulları Kanunu” hazırlanmasında ,2007’de “Denetimli Serbestlik ve Yardım Merkezleri İle Koruma Kurulları Yönetmeliği” nin hazırlanması için kurulan komisyonda üye olarak çalıştım.

Dünyada ilk kez düzenlenen, Adli Bilimler ve Spor Kongresi ile yine ilk kez düzenlenen Türkçe Konuşan Adli Bilimciler Kongreleri düzenleme kurulu başkanlığı yaptım.  KKTC’de “Polis Teşkilatına Adli Tıp ve Adli Bilimler Eğitimi” verdim. Emniyet Genel Müdürlüğü SASEM ve Kriminal Polis Laboratuvarlarına eğitime gelen Filistin, Afganistan, Makedonya, Sudan, Azerbaycan, Kırgızistan polislerine Adli Tıp ve Adli Bilimler Eğitimi verdim.
2011’de TBMM Mobbing Komisyonunca çıkarılan Mobbing raporuna destek verdim. Türkiye’de ilk kez biri Ege Üniversitesi diğeri de TOBB ETÜ Üniversitesi ile Mobbing konusunda sempozyum düzenleme kurulu başkanlığı yaptım. 2012’de Mobbingin önlenmesinde siyasete düşen rol panelini düzenleyerek 5 milletvekilini buluşturdum.

 Ankara Üniversitesi, Jandarma ve Polis Kriminal Laboratuvarları ve Yerel Üniversitelerle düzenlenen Anadolu Adli Bilimler Kongreleri düzenleme kurulu başkanıyım.

Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Anabilim Dalımızda Türkiye de ilk olarak Adli Hemşirelik, Adli Antropoloji, Adli Entomoloji, Adli Diş Hekimliği, Adli Sanat Laboratuvarlarını kurdum. Türkiye’nin ilk hakemli Adli Bilimler, Adli Psikiyatri, Toksikoloji, Ulaşım ve Trafik Güvenliği Dergilerinin editörlüğünü yaptım. Türkiye de ilk kez Emniyet Genel Müdürlüğü Köpek Eğitim Merkezi ile Ceset Köpeği Eğitimlerinde Adli Tıp kısmının sorumluluğunu aldım.

Türkiye’de ilk olarak düzenlenen Adli Hemşirelik, Adli Antropoloji, Adli Diş Hekimliği sempozyumlarının düzenleme kurulu başkanlığı yaptım. Türkiye İnsan Hakları Başkanlığı bünyesinde danışma kurulu üyesi olarak İnsan Hakları Kurumu Kanun taslağı hazırladık.  Adli Bilimciler Derneği olarak Yüksek Güvenlikli Adli Psikiyatri Hastaneler ile Milli DNA Bankalarının kurulmasıyla ilgili görüş hazırladık.

İlk kez “Türkiye Adli Tıp Akademisi” ve barolar için “Savunma Adli Tıp Akademisi” isimli geleceğe dönük ve ülkemizde olması gereken kurumlarla ilgili makaleler yazdım. Bilirkişi raporlarının daha güvenilir olması için bağımsız bir akademi kurulmalı. Çok geniş yönetim kurulu içinden seçilecek yürütme kurulunca yönetilen, kimsenin müdahale edemeyeceği adli bilimler alanında ileri teknoloji ile donatılmış bir akademi kurmayı istiyorum. Siyasi bir müdahale ile başkanının değişmeyeceği, kimsenin müdahale edemediği işini düzgün yapacak bir kurum kurmak hayalim var. Kısaltması TATA olan ve logosunu hazırladığımız bir çalışmamız var.

W- Adli Tıp hekimi mesleği kaynaklı travmaya uğramakta mıdır? Bunun özel yaşantılarına etkisi olmakta mıdır?

H.H.- Stresli, üzerinde baskılar olan, bu uzmanlık dalını hekimler çok kolay seçmemekte. Mesleki Tükenmişlik oranı ile Hepatit Tübekuloz gibi bulaşıcı hastalık oranları diğer alanlara göre yüksektir.

Yine de adalete yardımcı olabilmenin huzuru ve mutluluğu bu yorgunluğu unutturmaktadır.

W- Adli Tıp hekimliğinde “vicdan” kavramının önemi ve yeri nedir?

H.H.- Vicdanı olmayan bu alana hiç yaklaşmasın!

W- Değerli Hocam birçok kitap yazdınız bir roman yazmayı düşünüyor musunuz?

H.H.-Çok düşündüm ancak çalışmaktan hiç fırsatım olmadı.

W- Film yapımcılarından teklif aldınız mı? “lie to me” dizisinde olduğu gibi beden dili ile suçluyu tespit imkânı sizce nedir?

H.H.- Birkaç kez öneriler geldi ancak zamanlamamız uymadı.  Oysa ki elimizdeki olgularla çok farklı senaryolar oluşturma imkânımız var.

Beden dili eğitimi hem çapraz sorguda hem de adli hipnoz çalışmalarımızda verdiğimiz eğitimlerdir. Kesinlikle alanda ehil kişilerin elinde kullanılmalıdır

Madem film ve dizilere tam katkı sağlayamıyoruz ve bazen yanlış bilgiler aktarılıyor bizde kendi sektörümüz oluşturalım dedik. ‘Adli Tıp ve Adli Bilimler’ Ödüllü Kısa Film Yarışması düzenledik. Adli Yöneylem Komisyon Başkanımız Alp Aslan in öncülüğünde bir jüri tarafından kazananlar belirlenecek

W- “Ölüme Felsefi Bakış” nedir bu konuda kısa paylaşımınızı alabilir miyiz?

H.H.- Ölümden bahsetmek için önce hayatı bilmek lazım.

Ölüm nedir sorusuna, kısaca yaşamın sona ermesidir diye cevap vermek mümkündür.

Aslında düşünmediğimiz düşünmek istemediğimiz bir gerçekliktir öIüm. İtalyan şair ve filozofu Dante “La Divina Commedia”sında “yaşayanlara, yaşamın ölüme doğru bir koşu olduğunu öğret” der.

İnsanların doğal olarak ölebildikleri ve ölümün ne olduğunu açıkça bildiklerinden emin olabildikleri günler artık geride kalmıştır. Bize ölümün ne olduğunu söylemesini tıptan bekliyoruz; çünkü giderek daha çoğumuz hastanelerde ölüyoruz.

Geleneksel olarak ölümün ortaya çıktığı zaman hep beIli bir an olarak ele alınmıştır. Bu bakış açısı bazı durumlarda örneğin hukuk açısından doğru gözükebilir. Çünkü hukuk açısından ölüm için kesin bir zamana başka bir deyişle bir “an” a ihtiyaç vardır.

Oysa ölümün olduğu an kavramı göreIi bir kavramdır. Hukukçular, filozoflar, biyologlar, din ve tıp adamları için farklı anlamları vardır.

Biyolojik açıdan olaya yaklaştığımızda ölümün bir anda oluşmadığı ve vücutta belli aşamalarda meydana geldiğini görürüz. Gerçekte parça parça ölmekteyiz.

Ölüm basit ve kolay anlaşılır bir olay değildir. Anlaşılabilmesi için anlamaya çalışmak gerekir.

Tarih boyunca ölüm hep merak konusu olmuş ve hakkında çok şeyler söylenmiştir. Gılgamış Destanı’nda Utnapiştim, kızgın ölümün insanı sinsi sinsi hep arkadan izlediğini, ölümün biçiminin çizilemediğini söyler. Roma’da ölenlere Agate Tuke “uğurlar olsun” denildiği anlatılır.

Tarihte ilk kez otopsi yaparak ölüm sonrasını araştırmak isteyenler Morti Docentus Vivi, yani “ölüler yaşayanlara öğretir” sözcüğünden destek almışlardır.

La Bruyere’e göre, İnsanların ölüme mahkûm olmaları ve hayatı sevmeleri doktorları hep hatırı sayılır kişiler yapacaktır.

Herkesin bildiği fakat hiç kimsenin yaşamadığı bir olay şeklinde tanımlanan ölüm için bir ozan şöyle der “ölmek değildir ömrümüzün en feci işi, müşkül budur ki ölmeden evvel ölür kişi”.

W- Başarınızın sırrını alabilir miyiz?

H.H.- Hayatımda her daim “sevdiğim işi yapmak değil, yaptığım işi sevmeliyim” diye düşünürüm.

W- 14 mart Tıp Bayramı anlamı hakkında değerlendirmeniz?

H.H.- 14 mart Tıp Bayramını, büyük fedakarlıklarla ve zor şartlarda çalışan hekimlerin bir gün için durup iç dünyalarındaki sese kulak verip, dinginliği yakalamaları gereken bir gün olarak ele alıyorum.

W- Şiir hayatınızın bir parçası bizimle bir tanesini paylaşır mısınız?

H.H.- Şiir yazma konusunda çok başarılı değilim. Bununla birlikte Orhan Veli, Kuvayı Milliye Destanı, Yalnız Bir Opera gibi şiir sunumlarını bireysel ya da toplulukla bir çok defalar gerçekleştirme olanağımız oldu.

W- Görüşlerinizi paylaştığınız için teşekkür eder, başarılarınızın devamını dileriz.

H.H.- Bu imkânı verdiğiniz için biz teşekkür ederiz.