Ana Sayfa Tıp&Sağlık 2050’ye kadar 1,4 trilyon dolara varan risk!

2050’ye kadar 1,4 trilyon dolara varan risk!

HSÇG Platformu, AMD Çalışma Grubuyla

Farkındalık Toplantısı Gerçekleştirdi

Küresel bir halk sağlığı sorunu olan antimikrobiyal direnç ile ilgili durum tespiti, çalışma alanları ve eylem planı ile ilgili çalışmalar yapan ve konunun tüm muhataplarını bir araya getirmek üzere faaliyetlerini sürdüren Hasta ve Sağlık Çalışanı Güvenliği Platformu (HSÇG); Türk Mikrobiyoloji Cemiyeti (TMC) ev sahipliğinde, antimikrobiyal direnç üzerine bir farkındalık toplantısı düzenledi.

Toplantıya, T.C. Sağlık Bakanlığı Türkiye Halk Sağlığı Genel Müdürlüğü ve Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumu (TİTCK), T.C. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) ve Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) Türkiye Ofisi temsilcilerinin yanı sıra; Türk Yoğun Bakım Derneği (TYBD), Klinik Mikrobiyoloji Uzmanlık Derneği (KLİMUD), Türk Klinik Mikrobiyoloji ve İnfeksiyon Hastalıkları Derneği (KLİMİK), Hastane İnfeksiyonları ve Kontrolü Derneği (HİDER), Türk Yoğun Bakım Hemşireleri Derneği (TYBHD), Türk İç Hastalıkları Uzmanlık Derneği (TİHUD), Türkiye Aile Hekimleri Uzmanlık Derneği (TAHUD) temsilcileri de katıldı.

Hasta ve Sağlık Çalışanı Güvenliği Platformu’nun düzenlediği Antimikrobiyal Direnç (AMD) Farkındalık Toplantısı’nda, Prof. Dr. Serhat Ünal v eProf. Dr. Çiğdem Kayacan Platform’un ve AMD Çalışma Grubu’nun yaptığı çalışmaları anlatırken; Prof. Dr. Selçuk Kılıç Türkiye’nin AMD Eylem Planı’nı anlattı. Prof. Dr. Patrick Murray AMD ile ilgili dünyadaki iyi uygulamalardan, TYBD Temsilcisi Prof. Dr. Necati Gökmen ise yoğun bakımlarda antimikrobiyal dirençten bahsetti. Son olarak Prof. Dr. İsmail Ağırbaş, Ankara Üniversitesi’nde yürütülen kan kültür maliyetinin etkinliğini ve direncin ekonomik yükü çalışmasını anlattı.

Antimikrobiyal Direnç Kanserden Daha Çok Ölüme Yol Açacak

Hasta ve Sağlık Çalışanı Güvenliği Platformu Lideri Prof. Dr. Serhat Ünal yaptığı açılış konuşmasında, Antimikrobiyal direnç giderek artmakta olan bir sorun ve toplumsal yapıda yer alan her etmen ile mücadeleye devam etmeliyiz. Bu sorun sadece antibiyotiklerin doğru kullanılması ile çözülemez, organize bir şekilde tüm enerjimizi ortaya koyarak güçlü bir aksiyon planıyla hareket etmeliyiz. Gerekmediği halde hastanın doktoruna antibiyotik yazması için ısrarcı olması, antibiyotik direncini olumsuz yönde etkiliyor. OECD ülkeleri arasında Türkiye en fazla antibiyotiğin kullanıldığı ülke. Platform olarak bu senaryoyu tersine çevirmek için çalışmalar yürütüyoruz. Birçok derneğin katılımı ile antibiyotik direnci konusunda çalışıyoruz,” dedi.

Prof. Dr. Ünal konuşmasında, “Antibiyotiklere ya Bilinç gelişir ya da Direnç” isimli farkındalık kampanyasını da duyurdu. Kasım 2018’de hayata geçirilen kampanya, 2050 yılında dünya genelinde kanserin günümüzde yol açtığı ölümlerden daha fazlasına sebep olacağı[1] öngörülen antimikrobiyal direnç ile mücadele edilmesinin gerekli olduğu bilincini artırmayı amaçlıyor. Ünal, Antimicrobial Resistance Fighter Coalition (Antimikrobiyal Direnç Mücadele Koalisyonu) tarafından geliştirilen geniş çaplı kamu farkındalık kampanyasına Platform olarak tam destek vereceklerini belirtti.

Test Yap, Yanlış Yapma!

Türk Mikrobiyoloji Cemiyeti Başkanı Prof. Dr. Çiğdem Kayacan, “Antibiyotiklerin etkisi giderek azalıyor ve bu durum ciddi bir sorun. Antibiyotik kullanılan tüm alanlarda uluslararası standartlarda bir düzenlemeye ihtiyaç var. Çözüm önerilerinden biri olarak, hızlı tanı testleri gibi kanıta dayalı tıp uygulamaları ile antimikrobiyal dirence karşı daha etkin bir şekilde mücadele edebiliriz. Doğru antibiyotik tedavisi, ancak hastalığa neden olan mikroorganizmanın kimliğinin ortaya konması için yapılacak testler ile belirlenebilir. Bu testlerden sonuçları ne kadar hızlı alabilirsek, doğru antibiyotik tedavisi de hastaya o derece hızlı başlanabilir. Böylelikle hayatta kalma oranlarını artırabilir; hastanede yatış sürelerini ve tedavi masraflarını azaltabiliriz. Herhangi bir enfeksiyon hastalığı için tanı testi uygulamadan geniş spektrumlu antibiyotiklerin kullanımı antibiyotik direncinin gelişimindeki en önemli nedenlerden biri. Bu yüzden kanıta dayalı tıp uygulamalarını daha yaygın kullanmalıyız,” dedi.

Prof. Dr. Kayacan sözlerine, “Sağlık Çalışanı Performans Kriterleri’ne direnç ile mücadeleyi teşvik edici kriter eklenmesi ve Sağlık Kalite Standartları’na Antimikrobiyal Direnç ile mücadele maddesi eklenmesi, yaptırımların uygulanması, AMD kaynaklı devletin yüklendiği aslen önlenebilir olan büyük maliyetin önüne geçilmesi için çalışmalar yapılması dirençle mücadelede elimizi güçlendirecektir,” diye devam etti.

Dr. Behçet Uz Çocuk Hastanesi ve Cerrahisi EAH Çocuk Enfeksiyon Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. İlker Devrim, “Bizler de daha sıklıkla çocuk hastalarda antibiyotiklere dirençli bakterili enfeksiyonlar görmeye başladık. Bu, bizim gibi Çocuk Enfeksiyon alanında çalışan uzmanlar için endişe verici, çünkü bu durumu yetişkinlerin bir yansıması olarak görüyoruz. Artık sadece hastanede yatan değil, ayaktan hastalarda da dirençli vakalar görüyoruz. Bu noktada, anne babalara önemli görevler düşüyor: her ateşli hastalıkta antibiyotik kullanımı gereklidir diye düşünmemek gerekiyor, antibiyotikler ateş düşürücü değildir. Anne babaların, doktorların kanıta dayalı tedavi reçetesine uymaları; viral enfeksiyonlarda antibiyotik kullanımında ısrarcı olmamaları gerekiyor,” dedi.

2050’ye kadarki süreçte, 220 milyar ile 1,4 trilyon dolar arasında bir ekonomik kayıp yaşama riski öngörülüyor

Bakanlık nezdinde Antimikrobiyal Direnç Stratejik Eylem Planı hazırlandığına dikkat çeken T.C. Sağlık Bakanlığı Halk Sağlığı Genel Müdürlüğü Mikrobiyoloji Referans Laboratuvarları ve Biyolojik Ürünler Daire Başkanı Prof. Dr. Selçuk Kılıç, “Yeni bir antibiyotik geliştirmek sanıldığından çok daha fazla zaman ve maliyet gerektiriyor. Onlarca yılda geliştirdiğiniz antibiyotiğe birkaç yılda antimikrobiyal direnç gelişmiş olabiliyor. Bu tablo ile devam edersek TEPAV’ın Türkiye’de Antimikrobiyal Direnç: Ekonomik Değerlendirme ve Öneriler raporunda, Türkiye’nin, yüksek antibiyotik direnci sebebiyle 2050’ye kadarki süreçte, 220 milyar ile 1,4 trilyon dolar arasında bir ekonomik kayıp yaşama riski taşıdığı öngörülüyor.[2] Bu tabloyu değiştirmeliyiz. Sağlık Bakanlığı olarak ortaya koyduğumuz politikalarla, antibiyotik yazılan reçete sayısını yüzde 29.5’ten 24.7’ye çektik. Bu düşüş, 100-200 milyon TL gibi bir tasarrufa tekabül ediyor ki, bizim için çok önemli bir ilerleme. Hedefimiz bu oranları yüzde 17-18’lere çekmek. Biz sistemi canlı ve bir tutmak istiyoruz. Hızlı davranmak, hızlı tanı koymak ve hastanın hastanede kalış süresini, komplikasyon geliştirme ve de ölüm oranını azaltmak istiyoruz,” dedi.

Klinik mikrobiyoloji alanında sayısız çalışmaya ve ders olarak okutulan kitaba imza atarak sağlık alanına 40 yılı aşkın değer sunan University of Maryland Tıp Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. Patrick Murray ise konuyla ilgili olarak, “Bugün AMD konusunda daha çok endişe duyuyoruz. Çünkü artık dirençli organizmalara enfekte hastayı tedavi etmek için alternatifimiz yok denecek kadar az. Bu da mortalite oranlarını artırıyor. Çözüm için eğitim ve sürveyans sisteminin geliştirilmesi, enfeksiyon kontrolü, doğru antibiyotik kullanımı, daha gelişmiş tanı-teşhis teknolojilerinin tercih edilmesi ve ortak çalışmaların ve işbirliklerinin ortaya konması gerekiyor,” dedi.

Toplantıya katılan Dünya Sağlık Örgütü Türkiye ofisi yetkilileri antimikrobiyal direnç ile ilgili Türkiye’de önemli çalışmalar yapılarak adım atıldığını ve bu zengin birikimin etkin sağlık politikalarına dönüşmesi gerektiğine dikkat çekti.


[1][1]The Review on Antimicrobial Resistance (O’Neill Commission)

[2]TEPAV, Türkiye’de Antimikrobiyal Direnç: Ekonomik Değerlendirme ve Öneriler Raporu (2017)