“Dünya Aferez Birliği Başkanı, “Transfusion & Apheresis Science” Dergisi Editörü, “The Joint Accreditation Committee – ISCT & EBMT” (JACIE) Müfettişi, Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Tıp Fakültesi Öğretim Üyesi ve Ankara Onkoloji Eğitim ve Araştırma Hastanesi Başhekimi olan, aynı zamanda Hematolojik Nadir Hastalıklar Derneği’nin kurucu başkanlığını yürüten Prof. Dr. Fevzi Altuntaş‘tan 14 Mart Tıp Bayramı özelinde değerli görüşlerini aldık.”
W- Kıymetli Hocam gerçekleşen 8. Hematolojik Nadir Hastalıklar Kongresinde öne çıkan konuları paylaşır mısınız?
Prof. Dr. Fevzi Altuntaş– özetle paylaşıyorum;
- Lösemi, Myeloma Lenfoma Tedavisinde Yeni Nesil Yaklaşımlar
- Hedefe Yönelik Tedaviler: Son yıllarda keşfedilen yeni tedavi ajanları ve hedefe yönelik moleküler ilaçlar sayesinde lenfoma, myeloma ve lösemi tedavisinde başarı oranları her geçen gün artmaktadır.
- İstatistiksel Veriler: Yeni nesil tedavilerle, özellikle lenfoma, myeloma ve lösemi hastalarında 5 yıllık sağ kalım oranlarında belirgin iyileşmeler kaydedilmiştir.
- Nadir Hematolojik Hastalıklarda Tanı ve Tedavi Yenilikleri
- Talasemi, orak hücre anemisi, PNH, TTP, Edinilmiş Hemofili, Gaucher Hastalığı ve Sistemik Mastositoz gibi hastalıklarda güncel bilimsel gelişmeler tartışıldı.
- Kişiselleştirilmiş Tıp ve Genetik Araştırmalar
- Genetik Belirteçler: Hematolojik kanserlerde tedavi seçiminde genetik ve biyobelirteçlerin rolü vurgulanmış, bu sayede hastalara özel tedavi planlarının oluşturulmasının önemi belirtilmiştir.
- İmmünoterapi Uygulamaları: CAR-T hücre tedavileri ve diğer immünoterapilerin hematolojik kanserlerdeki etkinliği ve uygulama alanları her geçen gün genişlemektedir.
- Yapay Zekâ ve Teknolojinin Tanıdaki Rolü
- Erken Teşhis: Yapay zekâ destekli sistemlerin, hematolojik hastalıkların erken teşhisinde nasıl kullanılabileceği ve bu teknolojilerin tanı süreçlerini nasıl iyileştirebileceği üzerinde durulmuştur.
Kongrede sunulan bu bulgular ve ele alınan konular, hematolojik hastalıkların tedavisinde önemli ilerlemeleri ve hastaların yaşam kalitesini artırmaya yönelik yenilikçi yaklaşımları gözler önüne sermektedir.
W- Onkolojide Yapay Zekâ devrini önemle vurgulamaktasınız, YZ teşhis süresini, erken teşhis oranını artırdı, tedaviye katkısını nasıl öngörmektesiniz?
F.A.- Kanser yönetiminde yapay zekâ çağı yükleniyor. Yapay zekâ alanı sürekli gelişiyor, gelişmeye de hızla devam edecek. Yapay zekâ, kanserin önlenmesi, erken teşhis, tedavi, takip ve psikolojik danışmanlık ve rehabilitasyon süreçlerine kadar geniş bir yelpazede hizmet verecek, çok önemli rehberlik yapacak. Bu nedenle akademisyenler, hekimler ve sağlık profesyonelleri olarak bu yeni teknolojilere adapte olmamız çok önemli. Ancak en az bizim kadar toplumun tüm katmanlarının da bu çağın gereksinimlerine hazır ve hazırlıklı olması gerekiyor
W- Hematoloji ve onkoloji alanında önümüzdeki 10 yılda en büyük değişimler neler olacak?
F.A.- Beklentilerimi maddeler sunacak olursam;
- İleri Tıbbi Tedaviler
- Genetik, Genomik ve Biyoinformatif
- Kök hücre, Hücresel ve Rejeneratif Tıp
- İmmünoloji ve İmmünoterapi
- Sentetik Biyoloji ve Mühendislik
- Biyoteknolojik Yeni Nesil Terapötikler
- Kimyasal Olmayan Yeni Nesil İlaçlar
- Bilişim Teknolojileri
- Büyük Veri ve Kuantum bilgisayar
- Gelişmiş Analitik ve Makine Öğrenimi ve Yapay Zekâ
- Mobil Sağlık, Tele Tıp, Sanal Tıp, Sanal Kontrol, Sanal Ameliyat ve Sanal Hekimlik
- Nesnelerin İnterneti, Akıllı Cihazlar ve Biyosensörler, Dijital Sağlık
- Sanal/Artırılmış, Gerçeklik
- Robotik ve Akıllı Cihaz Uygulamaları
- Hammadde ve Tedarik Zinciri
- Sağlık Verilerinin Yönetimi
- Daha Uzun Yaşam ve Kanser
- Nöropsikiyatri ve Kanser
- İklim Değişikliği, Çevre Sağlığı ve Kanser
- Gıda güvenliği, Tarım Endüstrisi ve Kanser
W- CRISPR gen teknolojisinden beklentileriniz nelerdir?
F.A.- CRISPR tabanlı genetik tarama, kanser risk faktörlerini önceden belirleme olanağı sunacak. CRISPR teknolojisi ile hızlı ve yüksek hassasiyetli genetik mutasyon taraması yapılacak. CRISPR ve Gen Tedavisi, kanser hücrelerini hedef alarak genetik düzeltmeler gerçekleştirebilecek. Özellikle kan kanserleri ve bazı solid tümörlerde bu yöntem devrim yaratacak. CRISPR ve Gen Düzenleme, mutasyona uğramış genlerin düzeltilmesi, hematolojik kanserlerin tedavisinde çığır açacaktır. Gen Düzenleme, CRISPR-Cas9 gibi teknolojiler, genetikçilerin ve tıp araştırmacılarının DNA üzerinde ekleme, çıkarma yapmalarına ya da DNA dizilimini değiştirmelerine olanak tanıyan özgün yaklaşımlardır. “Gen Cerrahisi” olarak isimlendirilen CRISPR genler içerisinde bozuk olan bölgenin düzeltilmesi için kullanılabilir. Kanserden sorumlu genleri doğrudan düzenleme veya vücudun kansere karşı doğal güçlendirme potansiyeline sahiptir. Kanser hücrelerindeki genetik mutasyonları düzeltme potansiyeline sahiptir. CRISPR kullanılarak TP53 gibi tümör baskılayıcı genlerde düzeltmeler yapılıyor. Klinik çalışmalarda CRISPR ile mutasyon düzeltme oranı %70 civarındadır. Kısaca beklentilerimiz yüksek. Bu bağlamda ülke olarak hazır ve hazırlıklı olmak kritik öneme sahip.
W- Kişiye özel tedavi; CAR-T hücre tedavisinin dünyada geldiği son durum hakkında bilgi alabilir miyiz?
F.A.- CAR-T hücre tedavisinde, tasarlanan CAR-T hücreleri hastada çoğalarak gen dizilimine sahip yeni T hücrelerini oluşturur. Artık bu hücreler kanser hücrelerini kolaylıkla tanıyabileceğinden hastaya bir kez yapılan uygulama sonucunda soy veren CAR-T hücreleri hastayı kanserden koruyarak “yaşayan bir tedavi” olarak umut vadetmektedir. CAR-T hücre tedavisinin başarı oranları hastalığa ve bireysel faktörlere bağlı olarak değişmekle beraber hematolojik kanserlerden kan ve lenf kanserlerinde %50-90 oranında yanıt elde edilebilmektedir. Uzun dönemde ise %30-60 hastada normal yaşam süresine ulaşılabilmiştir. Ancak, çeşitli yan etkileri ve tedaviye direnç gelişebilmektedir. Dünyada CAR-T hücre ve hücresel tedavi çalışmaları baş döndürücü bir şekilde ilerlemektedir. Kanser tedavisinde çığır açıcı bir yöntem olarak görülen kişiselleştirilmiş “CAR-T Hücre” tedavisi ve hücresel tedavi çalışmalarını ivmelendirmek insanlığın yararınadır.
W- CAR-T hücre tedavisinin, klinik çalışmalar kapsamında Ankara Onkoloji Eğitim ve Araştırma Hastanesinde hastalara uygulamaya başladınız süreç ve hedeflerinizi paylaşır mısınız?
F.A.- Ülkemizde bir ilk olarak kendi merkezimizde hematolojik kanserli hastalarda faz çalışmaları kapsamında CAR-T hücre tedavisini uyguladık ve uygulamaya devam ediyoruz. Her hasta için deva değil ancak belli hasta grupları için önemli bir seçenek olabilir. Bu bağlamda klinik araştırmalar hayati öneme sahiptir. Bu şekilde hangi hastaların daha fazla fayda göreceği rasyonalize edilmiş olacaktır. Klinik çalışmalara katılan hastalar ve gönüllüler, kendilerini denek olarak düşünmemelidir. Aksine, bir hücresel tedavi ürünü, molekül ve ilacın geliştirilmesine katkı sağlamaya aracılık etme ve yeni geliştirilen moleküllere ve tedavi yöntemlerine erişim sağlayabilme imkanı olarak görmelidirler. Bu bağlamda, klinik çalışmalara gönüllü olarak katılalım. Katılımı teşvik edelim. Hastalar standart bir tedavi yolu yoksa bu alanda arayış içine girmelidirler.
W- Türkiye, kanser ve hücresel tedaviler konusunda bölgede üs konumunda olabilir mi?
F.A.- Türkiye, kök hücre nakillerinde kısa zamanda çok önemli mesafeler kat etti ve bu konuda dünyada örnek hale geldi. Somut çıktı olarak artık sağlık turizminin amiral gemisi kök hücre nakilleridir. Ülkemizde öncelikle CAR-T hücre tedavisi, tümör aşısı, genetik ve hücresel tedaviler alanlarında klinik araştırma altyapı ve kültürünün yaygınlaşması ihtiyacımız var. Bundan bir sonraki basamak olan hücresel immünolojik ve genetik tedavi geliştirme başta olmak üzere Ar-Ge faaliyetlerini ülke olarak iyi ve doğru koordine edebilirsek; kanser ve hücresel tedaviler konusunda bölgede üs konumunda olabiliriz. Üreten sağlık modeli altyapısını geliştirmek için tüm paydaşlar olarak daha çok çaba sarf etmeliyiz. Kanımca yüksek teknoloji üreten bir Türkiye hayal değildir.
Bu bağlamda Sayın Sağlık Bakanı Kemal Memişoğlu’nun CAR-T hücre tedavisini yerli imkanlarla üreterek vatandaşların hizmetine sunmak üzere çalışma başlattıklarına yönelik açıklamasını da bir bilim insanı olarak büyük memnuniyetle karşıladığımı ifade etmek isterim.
W- 4 yıl önce açılışını yaptığınız Faz-1 Klinik Araştırmalar Merkezi’nizdeki çalışmalarınız ve bu merkezin sunduğu imkânlar hakkında bilgi paylaşır mısınız? İlaç sektörünün ilgisi hakkında neler ifade etmek istersiniz?
F.A.- SBU Ankara Onkoloji Eğitim ve Araştırma Hastanesi Klinik Araştırmalar Merkezi ve Faz I İlaç Araştırmalar Merkezi uluslararası standartlar ve yerel mevzuatlara uygun olarak hizmet vermektedir. Kanser alanında hematoloji ve onkoloji bilim dalları başta olmak üzere geçmişten günümüze kadar olan süreçte yaygın veya nadir görülen pek çok kanser ile ilgili çeşitli faz çalışmaları yürütülmüş olup aktif olarak yürütülmeye devam edilmektedir. Faz I İlaç Araştırmaları Merkezinde çalışmalara ilk olarak 2020 yılında başlanmıştır. Ülkemizde bir ilk olarak COVID-19 yerli VLP aşı çalışmaları ve daha sonra hematolojik kanserlerde ilk otolog ve allojenik CAR-T-hücre faz çalışmaları ve ülkemizde ilk yerli kanser ilacı RS0139 çalışmaları gerçekleştirilmiştir. Ayrıca Beta talasemi, miyelodisplastik sendrom, B Hücre Maligniteleri, B Hücreli Lenfomalar, Myelofibrozis, Akut Myeloid Lösemi, Akut Lenfoblastik Lösemi ve Multiple Myeloma gibi bir çok hastalıkta klinik çalışma yürütülmeye devam edilmektedir. Tıbbi onkoloji olarak Faz I İlaç Araştırmaları Merkezinde ilk olarak 2021 yılında Küçük Hücreli Dışı Akciğer Kanseri hastalığında çalışma yürütülmeye başlanmıştır. Ayrıca, diğer faz çalışmaları dahil olmak üzere kolorektal, mide, meme, mezotelyoma, akciğer, safra, prostat, karaciğer, baş-boyun ve over kanseri gibi birçok tanıda klinik çalışma yürütülmeye devam edilmektedir. Merkez, akademik ve idari çalışanlarımız, ulusal sağlık ve akademi otoriteleri, akademik kurum ve kuruluşlar, sponsor ve gönüllülerimizin desteği ile kısa süre içinde ülkemizin önemli kanser ilaç araştırma merkezlerinden biri olmuştur.
W- Son dönemde klinik araştırmalara destek veren düzenlemeler oldu, bu alanda paydaşlardan beklentileriniz nelerdir?
F.A.- Ülkemizde her fırsatta klinik araştırma kültürü geliştirilmeli ve desteklenmelidir. Çünkü, standart tedaviye cevap vermeyen kanser hastalarına yeni alternatif tedaviler sunmak çok kıymetli. Klinik araştırmalar ile kanser hastalarının yeni ilaç ve moleküllere erişilebilirliği sağlanmış olacaktır. Böylece birçok yeni kanser ilacına dünya ile eşzamanlı ulaşmanın önü açılacaktır. Araştırma merkezi, sadece kanser araştırmalarını genişletmekle kalmayacak aynı zamanda kanserle zorlu bir mücadele içinde olan hastalara umut ışığı da olacaktır. Ülkemizde ilaç geliştirme çalışmalarının yapılması ülke ekonomisine de önemli katkı sağlayacaktır.
Türk bilim insanları olarak bazı klinik çalışmaları tüm ülke çapında yürütme olanağına sahibiz. Klinik çalışmalar, artık ülke genelinde etkin, verimli, yaygın, sürdürülebilir ve Avrupa Birliği kalite ölçütlerinde yapılır hale gelmiştir. Ancak erken faz çalışmaları dediğimiz Faz I ve II çalışmalarının yaygınlaştırılması ve artırılmasının da bir ihtiyaç olduğu açıktır. Bu bağlamda klinik araştırma kültürü geliştirilmeli ve desteklenmelidir.
Kanser alanında son yıllardaki yaşam süresi ve yaşam kalitesindeki inanılmaz gelişmeler bu klinik çalışmalar sayesinde olmaktadır. Bugün kanser tedavi edilebilir bir hastalık ise bu klinik çalışmalar sayesindedir. Bu nedenle, ülkemizde klinik çalışmaların yaygınlaşması ve daha çok hastanın yenilikçi tedavilere ulaşması için başta hasta, hekim, akademi, sanayi, sağlık otoritesi, toplum ve basın dahil tüm paydaşlara önemli görevler düşmektedir
W- “Yapılırken heyecan duyulmayan işler başarılamaz” ifade etmiştiniz, yeni projelerinizden bahseder misiniz?
F.A.- Kendimiz, ailemiz, ülkemiz ve milletimizin geleceği; büyük ölçüde gerçek anlamdaki bilimsel çalışma sonuçları ve gelişmelerine bağlıdır. Ülkemizin 2035, 2053, 2071 hedeflerine ulaşması, “nitelikli bilgi” ve “nitelikli insan” ile mümkündür. Bunlar da ancak eğitim ve araştırma ile sağlanabilir. Bilimsel anlamda “üretken” olmak çok önemli. Unutmayalım! Üreten toplumlar her zaman bir adım öndedir!
W- “Tıbbiyelilik Bilinci”ni nasıl anlamalıyız?
F.A.- Tıbbiyelilik Bilincini “İyi Hekimlik Uygulamaları” olarak anlamalıyız. İyi klinik uygulamalar (GCP), iyi üretim uygulamaları (GMP), iyi laboratuvar uygulamaları (GLP) gibi günümüzde “İyi Hekimlik Uygulamaları” da geliştirilmelidir. İyi hekimlik uygulamalarında bir hekim öncelikle iyi bir insan olmalı ve işini en iyi yapmalıdır. İyi hekim; alanında yetkin, kendini güncelleyen, bilimsel olmanın yanında insana sevgi ve saygıyla dolu, yüksek ahlaklı, hekimliğin ortak değerleriyle birlikte medeniyetimizin olmazsa olmaz değerlerini bilip uygulayan, tevazu sahibi, kanaatkâr, vefakâr, sabırlı, hastaları arasında asla ayrım ve haksızlık yapmayan, dürüst, empati yapabilen, iyi iletişim kuran, ön yargısız, nezaket ve görgü kurallarına sahip kişidir. Bu bağlamda Tıbbiyelilik bilinci geliştirilmelidir.
W- “14 Mart Tıp Bayramı” nın bizim için manevi değeri büyük bunu daha iyi idrak edebilmek için neler yapılmalı?
F.A.- 14 Mart sadece tarih değildir; rastgele bir gün hiç değildir. 14 Mart’ın bende iki özel anlamı var.
Bunlardan biri ülkemizde “Modern Tıp Eğitimi’nin” başlangıç tarihi olmasıdır. 14 Mart 1827 tarihinde Sultan II. Mahmut’un talimatı ve Hekimbaşı Mustafa Behçet Efendinin çabalarıyla Şehzadebaşı’nda ilk modern tıp okulu açılmıştır. Bu yönü ile 14 Mart tıp alanında, alaylılıktan mektepliliğe, geleneksellikten bilimselliğe geçişin miladıdır. Ülkemizin sağlık alanında geleceği; büyük ölçüde modern tıp eğitiminin çalışmalarına ve sonuçlarına bağlıdır. Bu minvalde çok önemli bir tarihtir.
İkincisi ise milli mücadelenin ilk siyasi eyleminin tarihi olmasıdır. İstanbul’un işgaline karşı ilk siyasi eylem doktorlar tarafından 14 Mart 1919’da yapılmıştır. Tıp öğrencileri işgali protesto ederek vatan savunmasının kıvılcımını ateşlemişlerdir. Tarihimizde Tıbbiyelilik, mütemadiyen heyecanı ve mücadeleyi temsil etmiştir. Tıbbiyeliler Kurtuluş Savaşında bir taraftan cephelerde yaralıların tedavisi ile uğraşırken diğer taraftan da Dr. Refik Saydam ve arkadaşları gibi salgın hastalıkların önlenmesi ile uğraşmışlardır. O dönemde geliştirilen aşılar evrensel tıp literatürüne geçmiştir.
Tıbbiyeliler milli mücadelenin başlangıcından modern Türkiye’nin inşasına kadar her aşamada ülkenin gelişmesi ve kalkınmasında var olmuşlardır. Antiemperyalist güçlere karşı milli mücadeleyi başlatmak için Bandırma vapuru ile yola çıkıldığında Ulu Önder Gazi Mustafa Kemal’in yanında Dr. İbrahim Tali Öngören ve Dr. Refik Saydam gibi hekimler vardı. Anadolu’da milli mücadelenin başlatıldığı sıralarda Dr. Hikmet Boran gibi genç Tıbbiyeliler; daha sonra modern Türkiye’nin inşası sürecinde ise Dr. Refik Saydam, Dr. Behçet Uz, Dr. Mediha Eldem, Dr. Reşit Galip, Dr. Lütfü Kırdar ve pek çok Tıbbiyeli büyük özveri ile mücadele vermiştir. “Geçmişini bilmeyen geleceğini inşa edemez.” Bu nedenle günümüzde gençlerimizle bunların konuşulması, tartışılması ve geliştirilmesi büyük önem taşımaktadır.
W- “14 Mart Tıp Bayramı” özelinde dileğinizi öğrenebilir miyiz?
F.A.- Mustafa Kemal Atatürk’ün “Beni Türk hekimlerine emanet ediniz” sözü hem bir onur hem de çok büyük bir sorumluluktur. Bunun içinde dilek ve temennilerin ötesine geçmek, çok çalışmak, üretmek ve somut çıktılar oluşturmak gerekir. Her yönü ile kendine yeter bir ülke olmak gerekir. “Türk beklenendir” sözünün içini doldurmak gerekir.
W-Değerli katkılarınız ve yol göstericiliğiniz için içtenlikle teşekkür ederiz.